"Şimdi daha inanılmazını yapacağız"
Bursaspor'un başarılı kalecisi Mert Günok, milli takım günleri ve yeşil beyazlı camiadaki çalışmalarını değerlendirdi.
Fenerbahçe'de uzun yıllar yedek beklerken bile Milli Takım kadrosundan ismi eksik olmayan, şimdi ise Bursaspor'un kalesinde banko oynayan Mert Günok, milli forma için giderek vazgeçilmez bir file bekçisi haline geliyor.
EURO 2016 finalleri için büyük hayalleri olan başarılı kaleci, heyecan fırtınası biçiminde geçen eleme maçlarının atmosferini anlatırken "Aklıma gelince gerçekten inanılmaz duygulardı. Onun içinde olmak, orada yaşayabilmek, onu canlı olarak görebilmek benim için tarifi imkânsız duygulardı. İnşallah bundan sonrasında daha inanılmaz şeyleri başaracağız" şeklinde konuştu.
Mert Günok'un TFF'nin Tamsaha Dergisi'nde Rasim Artagan imzalı röportajı şöyle:
Antrenör bir babanın oğlusun ve futboldan önce basketbolla da ilgileniyordun. Seninle birlikte Millî Takımımızın kalesini koruyan Volkan Babacan da eski basketbolcu. Basketboldan gelmek kaleciler için bir avantaj mı?
Bu herhalde güzel bir tesadüf. Basketbolu o zamanlar sporun içinde olmak adına yaptım. En gözde sporlardan birisi futbol, diğeri basketbol sonuçta. Basketbolu profesyonel olarak oynamadım. Ama 14 yaşına kadar okul takımında mücadele ettim. Fenerbahçe altyapısında da futbolla basketbolu beraber götürdüm. Daha sonra seçim yapmam gerekti. Kalecilikte yaptığımız herhangi bir reaksiyon ya da hareketin basketbolla bağdaştığı yer var mıdır, bilemiyorum açıkçası. Belki kalecilik yapıp da basketbolcu olsaydım daha etkin olabilirdi. Topları yakalama, sert pasları tutma gibi benzer özellikler olabilirdi. Ama basketboldan sıçrama alışkanlığımızdan kalecilikte faydalanmış olabilirim. Basketbolda adım önemli biliyorsunuz. Kalecilikte de adımlar çok önemlidir. Küçük adımlar, büyük adımlar, hangi adımlar ne zaman atılır; bunlar çok önemlidir. Belki o yönden bir faydasını görebiliriz fark etmesek bile… Adım alma konusunda faydasını görüyor olabiliriz, evet.
Futbola Fenerbahçe'nin altyapısında başladın. 2009-2010 sezonunda 1 maçta forma giydin ve kariyerin başladı. Sonraki 5 sezonda toplam 50 maça çıktın. Çok sabrettin ancak bir türlü as kaleci olamadın. 5 sezonun sonunda Bursaspor'a transfer oldun. Fenerbahçe'de bu kadar sabretmenin nedeni neydi?
Sonuçta oynayıp oynamamak sadece benim elimde değil. Ben gerekli özveriyi her zaman gösterdim. Gerekli çalışmamı her zaman yaptım. Zaten bunun aksini iddia edebilecek birini düşünmüyorum. Hocalar tarafından da yöneticiler tarafından da bu durum her zaman görüldü. Antrenör bir babanın oğlu olduğum için profesyonel olarak yetiştim. Hep disiplin içinde büyüdüm. Futbol anlamında gelişirken de Fenerbahçe'nin altyapısından A takımına çıktığımda da bu disiplini her zaman sürdürdüm. Çalışmalarımda olsun, saha dışında olsun her zaman futbolcuya yakışır şekilde davranmaya çalıştım. Bunun neticesinde oynadığım maçlar oldu. Fenerbahçe'de oynarken de A Millî Takım'la çok zaman kampa geldim, forma şansı buldum. Daha önce Hiddink zamanında, Abdullah Avcı zamanında da geldim. Şimdi Fatih Hocamızın takdiriyle yine geliyorum. Ben o zamanlar bir şey gösterdim ki, hocalarım beni tercih etmiş. O zamanlar bir ışık görülmüş ki, Millî Takım'a kadar yükselmişim. Ancak daha sonrasında maçlarda oynatılmadım . Belki bana göre oynamayı hak ettiğim maçlar vardı ama oynayamadım. Ancak dediğim gibi, ben profesyonel bir sporcu olan babam tarafından yetiştirildiğim için her zaman işin sadakat kısmında, sabır kısmında kaldım. Hiçbir zaman göze batacak hareketler yapmadım. Belki yanlış yaptım; bilemiyorum. Çünkü Türkiye'de bazen dikkat çekmek için göze batmak gerekiyor. Ama ben kişilik olarak bu yapıda değilim. Tamamen işine sadık, işini sabırla yürüten bir oyuncuyum. Bu böyle de devam edecek. Bir noktadan sonra iş Allah'a kalıyor. Allah'ın takdiriyle her şeyde bir hayır var sonuçta. Fenerbahçe'den sonra Bursaspor serüvenimde oynadığım için, hocalarım tarafından izlendiğim için Millî Takım'a gelebiliyorum. Sonuçta benim hedeflerim büyük. Ben hiçbir zaman İstanbul ile, Fenerbahçe ile kendimi sınırlamadım. Şimdi Bursaspor ile de sınırlamıyorum. Tekrar İstanbul'a dönmek gibi bir çabam yok. Hedefim yurtdışında oynamak. Hedeflerim her zaman büyük… Daha çok süre aldığım için şu anda hedeflerime daha çok yaklaşabileceğimi düşünüyorum. Tabiî bu benim de elimde…
Az çok cevap verdin ama yine de soralım. Hocaların sende gerçekten ne görüyor? Fenerbahçe'de yedek kaldığın dönemde bile Millî Takım'daydın. Bütün Millî Takım Teknik Direktörleri seni tercih etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?
"Bende şunu görüyorlar da buradayım" demek benim tarzım değil. Fenerbahçe'deyken çağrıldığım zamanlar dâhil kendimi her zaman hazır tuttum. Kendimi hep en iyi şekilde göstermeye çalışıyordum. İyi maçlar çıkartıyordum ve bu yüzden A Millî Takım'a çağrılıyordum. Ama tabiî davet edilmediğim maçlar da oldu. Her kampa da gelmedim. Fakat oynadığım dönemde bir şeyler gösteriyordum ki beni çağırıyorlardı. Burada anahtar kelime çalışmak ve sabır… Ben sabrettim, çalıştım; görev geldi oynadım ve A Millî Takıma çağrıldım. Beklemenin bana kattığı ve eksilttiği şeyler de oldu tabiî ki. Ama şu anda oynayarak açıkları kapatıyorum. Kontratım süresince Fenerbahçe'deyken, "Gitmek istiyorum" demedim. Kontratım bitene kadar orada görev yaptım. Sözleşmeli oyuncu olarak beklemek zorundasınız. Ben sadece çalıştım. Ama şimdi oynayarak A Millî Takım'a çağrılmak benim için daha büyük bir olay. Volkan Babacan, ben ve Hayrullah Mert Akyüz son iki kamptır beraberiz. Her oyuncu oynamak için Millî Takım'a geliyor. Herkes oynamak istiyor. Ama burada inanılmaz bir arkadaşlık var. Volkan Babacan'la zaten eskiden beri beraberiz. Beraber bu şekilde götürüyoruz. Birbirimize sarılıyoruz. Bursa'da da kaleci arkadaşlarımla aynı şekilde devam ediyoruz. Harun'la birer ağabey gibiyiz. Diğer iki arkadaşımıza yol gösteriyoruz. Kişiliğim hep bu yönde. Orada şu anda oynuyorum. Oynamıyor da olabilirdim. Millî Takım'da da görev alacağım süreler olabilir; almayabilirim de… Benim çizgim futbolu bırakana kadar değişmeyecek. Bu şekilde devam edecek. Sonrası biraz Allah'a kalmış. Ben her şeyde bir hayır olduğuna inanarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Ne olacağını gelecek zaman gösterecek.
Çok önemli penaltı kurtarışların ve bu maçla gelen bir şampiyonluk da var…
Ben penaltıyla gündeme gelmek istemezdim açıkçası… Çünkü bana göre penaltı yüzde 50'dir. Biraz şans, geri kalan da gücünüz ve yeteneğinizdir. Eğer güçlüyseniz daha uzağa gidebiliyorsunuz. Bir penaltıyla gündeme gelmeyi kendime yakıştırmıyorum. Daha çok saha içinde yaptığım kurtarışlarla, yeteneklerimle ön plana çıkmak isterim. Ama işte kaderin cilvesi. O sezon ilerledikçe averaj konuşulmaya ve o penaltı gündeme gelmeye başladı. Ama işte o zaman da ben yine çalışıyordum. Şimdi de çalışıyorum. Bunu hiçbir zaman bozmadım. O dönemden sonraki dönemlerde şans bulduğum anlarda tabiî ki her maçı iyi oynayamam. İyi oynadığım da oldu; kötü oynadığım da oldu… İyi olan anlarım sanıyorum daha çoktu ki, Millî Takım olsun, onun öncesinde Ümit Millî Takım olsun sürekli çağrıldım. 11 yaşından beri sürekli futbolun içindeyim. 15-16 yaşından beri de Genç Millî Takımlardan buralara kadar geldim. Her bölgeyi basamakları tek tek çıkarak gördüm. Şimdi buralara kadar gelmek çok güzel ama buraları kaybetmemek adına daha çok çalışmak gerekiyor. Bu sezon yeni bir serüven başladı benim için. Bu serüvende daha iyi olmak için çalışıp, Millî Takım'a faydalı olmak istiyorum. Bunun için daha çok çalışıyorum.
Bursaspor'da sezon başından beri banko oynuyorsun. Yeni takımına alıştın mı?
Yeni bir oluşum oldu. Ben gittiğimde daha transfer olmayan arkadaşlar vardı; takımdan gitmeyenler vardı. Benimle beraber 17 transfer var. Yeni bir takım. Böyle olunca ben de orada yeni bir transferim fakat geçmişten aldığım iyi bir altyapı eğitimi var. Ayrıca kalecilerde bulunması gereken liderlik özelliğinin kendimde olduğuna inanıyorum. Oyuncu arkadaşlarımızı saha içinde olsun, dışında olsun daha çok yönlendirmeye çalışıyorum. Hem kendi açımdan hem takımım açısından sürekli saha içinde konuşarak bunu sağlamaya çalışıyorum. Yeni bir takımda en çok Serdar Aziz'le ikimiz oynuyoruz şu anda… Onunla sürekli konuşuyoruz. Harun da takımın eskilerinden. Onunla da konuşuyoruz. Takımın çoğu yeni olduğu için ben de alışma konusunda çok fazla zorluk çekmedim. Türkiye'de oynadığımız için, Türk olduğumuz için ve oynayan oyuncu olduğum için orayı daha fazla benimsedim. Bursaspor'a daha fazla bir şeyler vermek zorunda olduğumu hissettim. Sağ olsun zaten hocalarımız da bizimle çok ilgileniyor. Bize ne olması gerektiğini, neler yapmamız gerektiğini anlatıyorlar. Sürekli konuşuyoruz. Sonuçta yabancı oyuncular yeni transfer oldukları zaman adaptasyon süreci yaşayabiliyor. Hepsi iyi oyuncular. Şehri benimseme açısından kendimi bir tık üstte görüyorum. Bu bana daha fazla güven katıyor. Arkadaşlarıma bunu aşılamaya çalışıyorum. İstanbul'dan gittikten sonra Bursa gerçekten çok güzel bir şehir. Böyle olması beni daha çok motive ediyor. Huzurlu bir şehir. İnsanlar iyi. Taraftarı tutkulu. Doğası güzel. Yakın bir zamanda evlenip yuva kuracağım. İşler benim için daha rayına giriyor gibi hissediyorum. Oyunda hiç zorlanmıyorum. Kamp dönemi olsun, şu anki dönem olsun benim için her şey çok güzel gidiyor. Sadece yeni bir takım olduğumuz için sezona pek iyi başlayamadık. Sonrasında toparladık. Önümüzde zorlu maçlar var. Onlardan güzel sonuçlar çıkarmak istiyoruz. Daha iyi bir yöndeyiz şu an… Ben de verebileceğim en büyük katkıyı vermeye çalışıyorum.
Avrupa Şampiyonası'na gitmeden önce çok zorlu yollardan geçtik. Çok kritik maçlar oynadık. Şampiyonaya kötü başladık ve umudumuz hep pamuk ipliğine bağlı kaldı. O dönemleri bize biraz anlatır mısın? O kötü günlerde takımdaki hava nasıldı?
Ben o kötü gidişatın olduğu dönemde bazı kamplarda bulundum; bazılarında bulunamadım. İzlanda maçı kötü bir başlangıçtı. Kimse beklemiyordu. İzlanda deyince insanlar, "Orası neresi?" diyordu. Küçük bir ülkenin takımı olunca herkeste bir küçümseme oluyor. Bunu bir türlü aşamadık. Sonuçta futbol 11 kişiyle oynanıyor. Herkes kazanmak için çalışıyor. O dönemlerde ben kendi adıma Avrupa Şampiyonası'na giden bir kadroda olmayı çok istiyordum. Fenerbahçe'deydim o zamanlarda. Daha sonra Avrupa Şampiyonası'na gidersek, bu kadronun içinde olmak için oynamam gerekiyor; oynamam için de buna uygun ortamın olması gerekiyordu. İşte her şey kadere bağlanıyor. Ben bugün Bursaspor'da sürekli forma giydiğim için Millî Takım'dayım. Sezon sonuna kadar istikrarlı bir şekilde oynarsam, iyi bir performans gösterirsem o şampiyonada ben de olmak istiyorum. Bunun neticesinde de Bursaspor'u seçmemin bana bu yönde büyük bir artısı olmuştur. Elemelere kötü başlangıç yaptığımız zaman ben de kötü şeyler düşündüm. "Acaba gidemeyecek miyiz?" dedim. İşler kötü gidiyordu. Pek güzel bir ortam yoktu. Ama daha sonrasında galibiyetler arka arkaya gelince, işler son raddeye gelince Türklerin gücü ortaya çıktı. Sonrasındaki keyif, Avrupa Şampiyonası'na direkt gitmemiz; Selçuk ağabeyin golünden sonraki sevinç anlatılamazdı. O gol olduktan sonra Selçuk ağabey bize doğru değil öbür tarafa koşsa sahanın öbür tarafına kadar koşacaktım peşinden… O kadar sevindik. Üstelik henüz belli değildi gideceğimiz… Direkt gideceğimizi düşünerek hocamız o hamleleri yaptı. Anlatırken, aklıma gelince gerçekten inanılmaz duygulardı. Onun içinde olmak, orada yaşayabilmek, onu canlı olarak görebilmek benim için tarifi imkânsız duygulardı. Şu an için o an inanılmaz bir şey gibi geliyor. İnşallah bundan sonrasında daha inanılmaz şeyleri başaracağız.
İzlanda maçının son anlarında gelen o tarihi golün ardından yaşananları biraz daha açar mısın?
O golden başlayarak sonraki sevinçlere gelirsek; Kazakistan maçının bitişini beklememiz çok heyecanlıydı. Ama açıkçası ben gittiğimizi biliyordum, emindim. Artık bu saatten sonra Kazakistan'ın bir gol yiyeceğini hiç düşünmemiştim. Selçuk ağabey golü attığında, "Biz direkt gittik, tamamdır" dedim kendi kendime… Öbür maçı hiç düşünmedim bile… Sonrasında garantilendikten sonraki sevinç muhteşemdi. Soyunma odasında kaptan Arda'nın konuşması… Gerçekten çok emek sarf etti. Oynamadan gelmek kolay değil. Şu an bekleme sürecinde. Burada gerçekten varını yoğunu verdi. Onun büyük emeği göz önünde bulundurulmalı. Kadroda olanlar, olmayanlar, hocalarımız, çalışanlarımız, taraftarlarımız herkes bir bütündü. Ama burada Arda'ya bir parantez açmak gerek. Gerçekten özverisi ve konuşmasıyla onun liderliğini hissedebiliyorum. Arda bu Millî Takım için hem büyük bir şans hem büyük bir değer.
Peki, Avrupa Şampiyonası için neler düşünüyorsun? Böylesine büyük bir turnuvada forma giymek nasıl bir duygu olur?
Açıkçası o gün Avrupa Şampiyonası'na gitmemiz belli olduktan sonra Serdar Aziz'le çok konuştuk. Artık normal hayatımıza döndüğümüz zaman inanılmazdı. "Biz bu kadronun içinde olmalıyız. Takıma bir şeyler vermeliyiz" dedik. Bu takımdaki bütünlüğü, o sevinç yumağını gördükten sonra hiçbir şeyden korkmamamız gerektiğini biliyoruz. Bu takımda olabilmek için neler yapmamız gerektiğini çok kez konuştuk. Daha uzun süre var ama o güne kadar çok çalışarak kadronun içerisinde bulunabilmek için her şeyi yapmamız gerekiyor. Kendi adıma ben o kadroda bulunmayı çok istiyorum. Benim hep istatistiksel bir yönüm de vardır. Hep planlı yaşarım. Bu planlarım içinde Avrupa Şampiyonası da var. Gitme ihtimalimiz arttıkça hep böyle kendi kendime o hayalleri kurdum. O planlamayı yaptım. O günden sonra şimdi belki sezon başına göre daha ekstra çalışıyorum. Eksik gördüğüm yerleri geliştirmek için her şeyi yapıyorum. Yakın zamanda bir evliliğim olacak. Onun bana hem şans getireceğine inanıyorum hem de zaten profesyonel olarak sürdürdüğüm hayatımın daha düzenli, daha güzel olacağını düşünüyorum. Avrupa Şampiyonası'na kadar da zaten 6 aylık süre var. Benim için her şey güzel gidiyor. O zamana kadar da her şeyin daha güzel olacağını düşünüyorum.
Millî Takım'da çok güzel bir jenerasyon yakaladık. Bize içinde bulunduğun takımı anlatabilir misin?
Mutlaka kazanmamız gereken bütün maçlarda bu takım oynayanı oynamayanıyla zaten o birliği gösterdi. Bu takımın içinde olmaktan dolayı çok mutluyum. Burada dediğim gibi Arda'nın takım içindeki etkisi çok büyüktü. Bizlere yaptığı konuşmalar ve sahada gösterdiği özveri çok önemliydi. Diğer oyuncuları hiçbir şekilde es geçmiyorum tabiî ki. Herkes çok özveri gösterdi. Burada Fatih Hocamızın etkisi zaten tartışılmaz. Onun maçlardaki söylemleri, antrenmanlardaki söylemleri; oyunculara verdiği güven çok önemli. Kendi takımımdaki hocalarımın da bana katkısı gerçekten çok fazla. Hem kişisel olarak hem takım bütünlüğü anlamında gördüğüm şeyler, futbolu bırakınca bile işimize yarayacak. Bu birlik beraberlik sağlanmışken, takım bütünlüğü sağlanmışken, ki ben bir tartışma yaşandığını dahi hatırlamıyorum, normalde bu kadar oyuncunun olduğu takımlarda tartışma hep olur. İdmanlarda sertlikler olmasına rağmen herkesin anlayışla karşılaması zaten bütünlüğün bir göstergesi. Herkes birbirine anlayışla yaklaşıyor. Ben de burada olmaktan dolayı, bu anları yaşıyor olmaktan dolayı çok mutuyum.
Geçmişte Premier Lig hayali kurduğunu söylemiştin. Bu röportajında da yine Avrupa'ya açılmaktan bahsettin. Bu konudaki düşüncelerini biraz daha açar mısın?
Premier Lig'e gidebilmek için oynamak gerekiyor. Oynamak yetmiyor, iyi oynamak gerekiyor. İnsanların gözüne sokmanız, "İyi kaleci. En iyisini hak ediyor" dedirtmeniz gerekiyor. Tabiî küçük de olsa şansa ihtiyacınız var. Ben o zaman da söyledim. Hedeflerim hep büyük. Olur, olmaz bilemem. Belki Avrupa'ya gidemeyeceğim; belki de en üstü göreceğim. Dediğim gibi, bunun gerçekleşmesi için elimden gelen her şeyi yapıyorum. O hayalim devam ediyor. Oynadıkça hayalime biraz daha yaklaştığımı hissediyorum. Çünkü Fenerbahçe'de oynamadığım zamanlarda bu hayalimin gerçekleşmesi için kendime olanak sağlayamıyordum. Oynamadığınız zaman hiçbir şey olmuyor. Kimse sizi görmüyor. Şimdi Allah'a şükür oynuyorum. Yavaş yavaş hayalimin hayata geçeceğine inanıyorum. Bir gün inşallah olur.
2011 yılında kendine idol olarak Van der Sar'ı örnek aldığını söylemiştin. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra aynı düşüncede misin? Yoksa seni etkileyen başka isimler de var mı?
O zamanlar bunu söylerken Van der Sar oynuyordu. Şimdi bıraktı. Hâlâ daha videolarını izlerim. Ama futbolla birlikte kalecilik de gelişiyor. Şu anda herkesin takdir ettiği Almanya'nın kalecisi Neuer var. Dünyanın 1 numarası olarak gözüküyor. Biz de sürekli maç izliyoruz. Sadece ondan değil, en basit ligdeki bir kaleciden bile faydalı olacağını düşündüğüm bir şeyi almaya çalışırım. Van der Sar 2005 yılında 33 yaşındayken Manchester United'a transfer oldu ve 2011'e dek dünyanın en büyük takımlarından birisinde forma giydi. Ben 26 yaşındayım. Fiziğimi, kilomu koruduğum müddetçe, Allah bir sakatlık, sıkıntı vermezse oynayabildiğim kadar oynamak istiyorum. Bu isteğe baktığım zaman önümde 14 sene var. Hayallerimi götürebildiğim yere kadar götüreceğim. Bu söylemle olmuyor. Çok çalışmakla oluyor. Birçok kez söyledim ama anahtar kelime çalışmak. Her topa atlamak zorundasınız. Her topun çıkartılması gerekiyor. Ne kadar yorgun da olsanız o kaledeyseniz o topu tutacaksınız. Bir futbolcu gibi, "Ben yoruldum. Şu deparı atmayayım, geride bekleyeyim" diyemiyorsunuz. Havadan geliyorsa havadan, yerden geliyorsa yerden topu tutmak zorundasınız. Bazı hocalar, "Topu kurtar da nasıl kurtarırsan kurtar" der. Ben buna katılmıyorum. Sonuçta kalecinin bir duruşu, tekniği olmalı. Saha içerisinde duruşunuzla herkese güven vermelisiniz. Kişinin aurasıyla ilgili bir konu tabiî ki biraz da bu… Kişi kendini belli eder. Ben kalecileri izlerken sahadaki duruşuna; oyuncu arkadaşını uyarmasına çok dikkat ediyorum. Olumlu şeyleri de almaya çalışıyorum.
Bugüne kadar çok yıldız oyuncuyla forma giydin. Seni en çok kim etkiledi?
Buraya çok kişiyi katabilirim. Yabancı olsun, yerli olsun birçok oyuncuyla çalıştım. En sondan başlayarak gidersem Arda'yı söyleyebilirim. Saha içindeki, saha dışındaki duruşu olsun, esprili, güler yüzlü yaklaşımı, ama gerektiğinde ciddi tavrı olsun Arda'nın geldiği yer kendisini belli ediyor. Neden orada olduğunu gösteriyor. Onun dışında Emre Belözoğlu'nu örnek gösterebilirim. Onun o hırçınlığı saha içinde belki birçok kişi için olumsuz gösterilebilir ama ben onunla uzun yıllar çalıştım. Kalecilerle çok uğraşır. Gol yemekten haz etmez. Takımı yenildiği zaman herkes bilir, çok sinirleniyor. Ama işte bu onun hırsı. Gerçekten çok hırslı. Herkesi yukarıya çeken bir hırsa sahip. Onun bu özelliği beni çok etkilemişti. Sahada yenilgiyi kabullenmez duruşu bana çok şey kattı. Ondan da bir şeyler aldım. Yaşı ilerlemesine rağmen hâlâ aynı hırsı göstermesi gençler için bir örnektir. En son bu iki oyuncuyu gösterebilirim. Onun dışında birçok yetenekli, üst düzey oyuncuyla çalıştım. Ama saha karakteri anlamında Arda ve Emre ağabeyi gösterebilirim.
Çekindiğin bir forvet var mı?
Hayır yok. Çünkü o topun kimden, nasıl geleceğini bilmiyorsunuz. Bazen en kötü vuruş bile gol olabiliyor.
Millî Takım'daki kaleci antrenörün Alper Boğuşlu ile çalışmak gelişimine neler katıyor?
Alper Hocamla hem saha içinde hem saha dışında güzel bir diyaloğumuz var. Gördüğü eksikleri sürekli konuşarak anlatıyor. Çalışma disiplini çok üst düzeyde olan bir hoca. Ben de disiplinli çalışmayı gerçekten seviyorum. İtiraf etmek gerekirse Alper Hocamızla çalışmalarımızda çok daha fazla disiplin var. İlk geldiğim kamplarda biraz garipsemiştim. Bize vermeye çalıştığı gerçekten çok fazla şey var. Kendisi hep en iyisini yapmaya çalışıyor. Ben de Alper Hocamdan şunu aldım; "Ben en iyisini yapmak zorundayım." Onun karakteri, kişiliği, söylemi bu. "Her şeyin en iyisini yapacaksınız" diyor, doğru söylüyor. Düşününce doğru olduğunu anladım ve o günden sonra hem kendi takımımda hem Millî Takım'da daha iyisini vermeye çalışıyorum. Hocamızın bana disiplin anlamında kattığı şey gerçekten çok olumlu oldu. Teknik anlamda yapmamız gereken her şeyi zaten yapıyoruz. Bu disiplinli çalışmadan çok memnunum. Hocanın saha dışındaki yardımsever tavrını da ayrı tutmak gerekir. Saha içinde çok disiplinli, saha dışında da çok sevecen. Bizi iyi yönetmeye çalışan bir insan. Burada gerçekten çok şanslıyız.
Çok sakin ve efendi bir oyuncusun. Kariyerin boyunca hiç kırmızı kart görmedin ve sadece 2 sarı kartın var. Atmosferi ve gerilimi yüksek maçlarda sakin kalmayı nasıl başarıyorsun?
Sporcu babadan gelmiş olmanın verdiği bir karakter var. Olgunlaşırken yaşadığım bazı saha dışı olaylar var. Saha içerisinde hırslıyım ama kendi arkadaşlarıma hırslıyım. Biri bir şey yapmadığı zaman ona kızıyorum. Ama bir hakeme gidip itiraz etmek benim tarzım değil. Tabiî itiraz edeceğim anlar olmuştur, olacaktır ama o kararı değiştiremiyoruz. Bunun bilincindeyim. Ya da rakip oyuncu seni kızdırdığı zaman onunla dalaşmak yerine gülüp geçmeyi tercih ederim. Çünkü bu tavır bana göre daha faydalı. Saha içinde olanlar benim için saha içinde kalıyor. Saha içinde bağırıp çağırıp maç sonu sarılabiliyorsanız bu işin en keyifli kısmı bence. Sarı kartları muhtemelen zaman geçirmekten yemişimdir (gülüyor). İtirazdan veya başka bir şeyden sarı kart yemedim. Çok çıldıracağım bir an illa ki gelebilir. Sonuçta kan basıncınız çok yüksek. Ama ben kendi adıma sakin yönümün yüksek olduğunu düşünüyorum. Herhalde pozisyon harici kırmızı kart yemem diye düşünüyorum.
Hasan Doğan Millî Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri hakkında neler söylersin? Riva size ne katıyor?
Burasının eski halini Genç Millî Takımlarda oynadığım dönemlerden çok iyi biliyorum. Burası yapıldıktan sonra geldiğim zaman; yokuştan indiğimde gözlerime inanamadım. Bu işin görsel kısmı tabiî. Diğer kısmına gelirsek, eskiden otelde kalıyorduk. Otobüsle idmana gidip geliyorduk. Kamp süresince ufak da olsa yolculuklarımız oluyordu. Bir futbolcu için önemli şeyler bunlar. Giyinip idmana gidip, sonra terli terli otobüse binip oteline dönmek önemli bir ayrıntı. Söylendiği zaman zor bir şey değil belki ama zor bir şey gerçekten. Riva'da güzel bir tesisin varlığını geçtim, sahaların çok güzel olması ve sahaya yürüyerek gidip gelmemiz çok önemli bir detay. Bütün imkanlar en üst düzeyde tutulmuş. A Milli Takım'da bu ortamı gören bir oyuncu, bunları kaybetmemek için her şeyi yapar. Çalışmasını ne kadar arttırabiliyorsa arttırır; performansını yükseltir. Bu seviyeye geldikten sonra aşağı düşmek bir futbolcuyu gerçekten zorlar. Bu seviyeden düşmemek için anahtar kelimeler çok çalışmak, çok çalışmak, çok çalışmak…