YAZI DİZİSİ (1): İzlanda'nın futbol devrimi!

08.10.2017 - 23:08 | Son Güncellenme: 08.10.2017 - 23:08

Cuma günü 335 bin nüfuslu bir Ada ülkesi olan İzlanda, 80 milyon nüfuslu Türkiye'ye adeta bir futbol dersi verdi. 3-0'lık mağlubiyet ülke futbolunun dünyadaki yerini gösterme anlamında oldukça aydınlatıcıydı. Maçın hiçbir anında "Acaba mı?" diyemedik. Bu çok acı. Ama aynı zamanda bir o kadar da gerçek.

Fatih Terim'in Futbol Direktörlüğü'ne gelmesiyle Türk futbolunda yeni bir dönemin başlayacağını düşünüyorduk. Biraz saftık sanırım. Olmadı. Onun görevden alınmasıyla birlikte tekrar en başa döndük. Ama hala geç değil. Futbolda devrim yapmış ülkeleri ve onların metotlarını inceleyerek futbolumuzdaki potansiyeli gerçeğe çevirebilir, iyi bir jenerasyon yakalayıp turnuvaların gediklisi haline gelebiliriz.

Bunu anlatmak için bugün itibariyle bir yazı dizisine başlıyorum. Başta İzlanda olmak üzere Almanya, İspanya, Belçika gibi ülkelerde futbolun gelişimi için nasıl bir yol haritası izlendiğini elimden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Keyifli okumalar...

Buzlar ülkesi oldu futbol ülkesi!

İzlanda coğrafi olarak futbol oynamaya elverişsiz bir ülke. 6 ay gece 6 ay gündüzün yaşandığı adada kış mevsimi de oldukça ağır geçiyor. Açıktaki sahaların zeminleri karla kaplanırken İzlanda Ligi de sadece 5 ay oynanabiliyor. (İzlanda'da lig nisan sonu başlarken eylül sonu da sona eriyor.) Ama bütün bunlar İzlanda'nın dünyada söz sahibi bir ülke haline gelmesine engel olamadı.

Dönüm noktası tesisleşme!
İzlanda Futbol Federasyonu ilk olarak futbolun 5 aylık bir aktiviteden çıkıp bütün yıl oynanabilen bir spor haline gelmesi için kafa patlattı. Çözüm aslında basitti ve çok da yakındaydı. Norveç 90'lı yılların başından itibaren kapalı futbol sahaları inşa etmeye başlamıştı. Bunu fark eden İzlanda Futbol Federasyonu, Norveç'e bir heyet gönderdi ve işin püf noktalarını araştırdı. Sonrasında Norveç modelinin bir üst versiyonu olan projeyi hayata geçirmeye karar verdiler: Alttan ısıtmalı kapalı futbol sahaları.

İlki 2000 yılında olmak üzere İzlanda genelinde tam 15 adet alttan ısıtmalı kapalı futbol sahası inşa edildi (11'i tam, 4'ü yarım saha). Bu sahalarda normal statlarda olduğu gibi soyunma odaları, medikal bölüm ve tribün bulunuyordu. Böylece artık yoğun kış şartları futbol oynamanın önünde bir engel teşkil etmiyor ve futbol bütün sene boyunca rahatlıkla oynanabilecek bir spor haline geliyordu.

Tabii alttan ısıtmalı kapalı futbol sahaları inşasının yanında normal sahaların yapımı da hızlandı. Burada da ana amaç bütün çocukların rahat bir şekilde bu sahalara ulaşımını sağlamak. Peki çocukların rahat ulaşabilecekleri sahaları nereye yapmak en mantıklısıdır?

İzlanda Futbol Federasyonu için bu sorunun cevabı oldukça basitti: Okulların yanına. Federasyon ülke genelinde uygun arazileri satın aldı ve buralara suni çim futbol sahaları inşa etti. 22'si alttan ısıtmalı olmak üzere 122 suni çim saha. Böylece çocuklar okuldan çıktıktan sonra rahat bir şekilde futbol oynayabilecekti.

Peki çocukları kim yetiştirecek?
Görüldüğü üzere ilk olarak tesislere yatırım yapan İzlanda 2002 itibariyle de antrenörlerin önemini fark etti. 2002'de İzlanda Futbol Federasyonu'nda Futbol Direktörü olarak görev almaya başlayan Sigurdur Ragnar Eyjolfsson (Bu görevi 2014'e kadar sürdürdü) altyapılarda çoğunlukla herhangi bir yeterliliği olmayan babalar ve akrabaların görev aldığını tespit etti ve bu konu üzerine çalışma başlattı. ABD'de egzersiz ve spor bilimi konusunda lisans, spor psikolojisi konusunda da yüksek lisans yapan Eyjolfsson ilk olarak UEFA B Lisansı için bir kurs başlattı. Bunu zamanla UEFA A ve UEFA Pro Lisans kursları takip etti. Bu sayede İzlandalı antrenörler ülke dışına çıkmadan UEFA Pro, A ve B lisansları alabilecek duruma geldiler.

İzlanda'da Ocak 2016 itibariyle 184 UEFA A ve 594 UEFA B lisansına sahip antrenör bulunuyor. Yani kabaca her 500 İzlandalı'ya 1 antrenör düşüyor. Şu anda dünyada bu oranın yanına yaklaşabilen herhangi bir ülke bulunmuyor.

Şunu da düşünebilirsiniz bu UEFA lisansına sahip antrenörler sadece A takım ya da U21 düzeyinde görev alıyor. Öyle değil. İzlanda Futbol Federasyonu için çocukların temel bilgileri kalifiye antrenörlerden alması kritik öneme sahip. Bunun için federasyon kulüplere belirli sayıda UEFA Lisans sahibi antrenörle çalışma şartı getirdi. Buna uymayan kulüpler ağır para cezalarına çarptırıldı. Antrenörlere verilen önem konusunda şimdiki federasyonun Antrenör Eğitim Programı Koordinatörü Dagur Sveinn Dagbjartsson'un paylaştığı anekdot oldukça ilginç: "Benim çocuğum futbola 3 yaşında başladı. Antrenörlerinden birisi UEFA A, birisi UEFA B lisansına sahip." İzlanda'da U8 seviyesine kadar UEFA B lisansına sahip olmak gerekirken U10'dan itibaren UEFA A lisansının olması zorunlu.

Belediyelerin önemi ve antrenörlüğün itibarı!
Şimdi Türkiye'yi düşünelim. Kaç çocuk antrenör, hem de altyapı antrenörü olmak için can atıyor? Eminim İzlanda'da da bu sayı azdır ama orada en azından antrenörlük önemli meslek gruplarından biri haline geldi. Kulüpler lisansa sahip antrenörlere ekstra para ödüyor. Mesela yetiştirdikleri bir futbolcu Avrupa'ya transfer olup orada başarılı olduğunda yine prim alıyorlar. Antrenörlerin kazançlarının diğer ülkelere göre yüksek olmasında belediyelerin de payı oldukça yüksek. İzlanda'da futbol kulüpleri genelde belediyeye ait ve tesis masraflarının hepsini belediyeler karşılıyor. Yani kulüpler tesislere ve onların bakımına harcayacağı parayı da antrenörlere harcayabiliyor.

Mesela geçen yıl İngiliz basınına bir röportaj veren Breidablik Altyapı Sorumlusu Dadi Rafnsson, kulüp bünyesinde 31 tane antrenör bulunduğunu söyledi: "Artık antrenörlük mantıklı bir iş kolu haline geldi. Mesela Gudmundsson, Finnbogasson gibi isimler yurt dışında iyi işler çıkardılarında para bile alıyoruz."

Çocukların eğitimi önemli!
Federasyon çocukların gelişimini sadece saha içiyle sınırlamış değil. Hazırlanan 20 bin kopya DVD ile birlikte çocuklar evde 100'ün üzerinde egzersiz rutini ve profesyonel futbolcuların röportajlarıyla gelişimlerini sürdürüyorlar.

Yetenekli birçok çocuk kendilerinden büyüklerle idman yapmaya teşvik ediliyor. Yine takımca yapılan idmanın yanı sıra bireysel topla idmanlar da gelişimin önemli parçalarından birisi. Ayrıca 12 yaşına gelene kadar sadece futbol değil diğer sporları da yapmaları isteniyor. Basketbol, hentbol ya da atletizm yaparak gelişimlerine farklılık katıyorlar.

İzlanda'da futbol aynı zamanda bir sosyal sorumluluk. Tesislerin belediyelere ait olması demek yerel halkın da bu tesislerden faydalanması demek. Kulüp idmanları olmadığı zaman dilimlerinde isteyen herkes tesislerde spor yapabiliyor.

Yeni İzlanda artık daha teknik!
90'lı yılların tamamı ve 2000'lerin başında İzlanda futbolu deyince sadece fizik, güç, mücadele, disiplin, kontratak akla geliyordu. Ama alttan ısıtmalı kapalı futbol sahalarının yapımıyla birlikte işin teknik ve taktik yönüne de önem vermeye başladılar. Artık İzlanda deyince akla yetenekli hücum oyuncuları geliyor. Bunlardan en önemlisi şüphesiz takımın bayrak adamı Gylfi Sigurdsson. 28 yaşındaki İzlandalı orta saha bu yaz 50 milyon Euro transfer bedeliyle Swansea'den Everton'ın yolunu tuttu.

Milli takımda eş-menajerlik sistemi!
Tesis problemini açılan alttan ısıtmalı kapalı futbol sahalarıyla çözen, çocukları eğitecek kalifiye antrenörleri yetiştirmeye başlayan İzlanda, milli takım teknik direktörlüğü konusunda ise çok fazla eşine rastlanmayan bir yöntem uygulamaya karar verdi. İlk olarak 2011'in sonunda Lars Lagerback ile anlaşan İzlanda Futbol Federasyonu, 2013'te onun yardımcısı Heimir Hallgrimsson'u eş-menajerliğe getirdi. Lagerback, İsveç'i 2000-2009 yılları arasındaki bütün büyük turnuvalara götürmüş deneyimli bir teknik adamdı ancak İzlanda'daki yapıya çok hakim değildi. Hallgrimsson onun İzlanda'daki gözü kulağı oldu. Yeni yetenekleri keşfediyor, kulüplerle ilişkileri yürütüyordu. Lagerback'tan ise uluslararası tecrübesi ve taktik bilgisini konuşturması bekleniyordu.

Nitekim İzlanda 2014 Dünya Kupası Elemeleri E Grubu'nun Norveç ve Slovenya'nın önünde 17 puanla 2. sırada bitirdi ve Play-off oynama hakkı elde etti. Hırvatistan'a karşı alınan 0-0 ve 0-2'lik sonuçlar ise yeterli olmadı. Ama yılmadılar ve EURO 2016 Elemeleri'nde Türkiye'nin de bulunduğu grubu 2. sırada bitirerek tarihlerinde ilk kez büyük bir turnuvada oynamaya hak kazandılar.

Turnuva sonrası Lagerback görevini bıraktı ve Hallgrimsson dümeni tek başına devraldı. Normalde bir dişçi olan 50 yaşındaki teknik adam Euro 2016 sonrası dişçiliği bırakıp tam zamanlı olarak teknik direktörlük yapmaya başladı.

Tek sorun yarı-profesyonel lig!
İzlanda futbolda önemli adımlar atmış olsa da halen ligin kalitesini yükseltebilmiş değil. Şu anda 5 kademeli yarı profesyonel bir lige sahip olan kuzey ülkesinde yıldız diyebileceğimiz herhangi bir futbolcu yok. Milli takımın iskeletini oluşturan önemli isimler daha 18 yaşına bile basmadan yurt dışı transfer yapıyor. Dadi Rafnsson 6-14 yaş arasında dünya standartlarına sahip olduklarını söylerken, "Ama 15 yaş sonrası için becerimiz yok" diyor. 

Buna rağmen 14-15 yaşındaki gençler A takım seviyesinde forma şansı bularak gelişimlerini bir sonraki aşamaya taşıyabiliyor. Burada forma giyenler hemen scoutlar tarafından keşfedilip yurt dışına transfer oluyorlar. Bunun önüne geçmek isteyen bazı kulüplerin bilerek bu genç oyuncuları oynatmadığı da oluyormuş.

"Kesinlikle en iyi takımız"
İzlanda bu kadar yatırıma rağmen 2012'de FIFA sıralamasında 131. sıraya kadar düşmüştü. Ama 2014 Dünya Kupası'nı Play-off'ta kaçırmaları, EURO 2016'ya katılmaları ve 2018 Dünya Kupası Eleme Grupları'ndaki iyi grafikleriyle birlikte şu anda 22. sıraya kadar yükseldiler (Biz 28. sıradayız). Takımın önemli isimlerinden Gudmundsson, İzlanda Milli Takımı'nı şöyle tanımlıyor: "En büyük yıldızlara sahip değiliz belki ama kesinlikle en iyi takımız. Herkes biliyor ki biz hiçbir maçı 11 bireyle kazanamayız. En yüksek profilli oyuncumuz Sigurdsson ve o da takımdaki en çalışkan oyunculardan biri. O böyleyken kimin tembel olmaya hakkı var?"

Gudmundsson "11 bireyle kazanamayız" derken haklı olabilir. En azından şimdilik. Ama bu gelişimi sürdürebilirlerse bu konuda da dünyaya meydan okuyacakları kesin.

YAZI DİZİSİ (2): Alman mükemmeliyetçiliği! Adım adım planladılar...

Senin için hazırladığımız haberler