Ömer Onan: Hevesimizi kırıyorlar

31.08.2016 - 12:03 | Son Güncellenme: 31.08.2016 - 12:03

Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı Genel Menajer Yardımcısı Ömer Onan yeni sezon öncesinde çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ülker Sports Arena‘da gerçekleştirdiğimiz röportajda, Türk basketbolunun yetiştirdiği en önemli değerlerden biri olanÖmer Onan, özellikle basketbolumuzun güncel sorunları hakkında oldukça net tespitlerde bulunurken, bu tespitlerini getirdiği çözüm önerileriyle tartışmaya açtı.

Fenerbahçe‘nin yaşadığı değişimi anlatan Ömer Onan, taraftarın merak ettiği birçok konuya açıklık getirdi ve özellikle yabancı konusuyla ilgili çarpıcı yorumlarda bulundu.

İşte Ömer Onan‘la yaptığımız keyifli röportaj;
– Geçen sene için aslında rüya gibi bir sezondu diyebiliriz. Ama 1 ribauntla o rüya bozuldu mu diyelim, yoksa başka bir şey mi diyelim. Siz nasıl değerlendireceksiniz?

Bence rüya bozulmasından ziyade yeni başlıyor. Euroleague farklı bir yer. Futbolla kıyaslandığında şampiyonlar ligi gibi. Orada ilk 4’e kalmak herkesin amacı ama bu kolay olmuyor. Son 15-20 seneye bakarsak Final Four yapan 4-5 takımın olduğunu görüyoruz. Bunların dışında belki 1 takım araya giriyor ama bir daha giremiyor. Biz özellikle Zeljko Obradovic’den sonra hedef olarak Final Four takımı kimliğini kazanmak istiyorduk. Asıl zor olan buydu ve biz bunu kazandık. Kazandık derken 2 senedir Final Four oynuyoruz. Mücadele ettiğimiz takımlara baktığımız zaman 15 senedir Final Four oynuyorlar. Kolay bir iş değil. Kolay bir iş olsa zaten her sene başka takımlar oynar Final Four’u. Bu açıdan bizim için ilk hedeg buydu ve biz bunu başardık. İlk sene Final Four oynadık, bu sene de finale kaldık. Finalde de dediğin gibi tek topla kaybettik ama önemli olan artık Avrupa’da bir Fenerbahçe gerçeği var ve herkes Euroleague dediği zaman Fenerbahçe’nin de ismini sayıyor. Asıl sınav şimdi başlıyor. Bu takımı Final Four kimliğinde korumamız lazım. Bu daha zor bir iş. Şampiyonluklar gelebilir, final oynarız ama hepimizin sabırlı olması lazım. Ben oyuncuyken de hep söylerdim, ilk 8’in takımı olmanız lazım ki, 4-5 sene sonra Final Four oynamanız lazım. 4-5 sene Final Four oynamanız lazım ki, bir senesinde şampiyon olman lazım. Biz buranın kalıcı takımı olmak istiyoruz ve her şey istediğimiz gibi gidiyor.

– Fenerbahçe, taraftar kitlesiyle birlikte Avrupa’nın yükselen değeri bu bir gerçek. Ama geçen sene özellikle finalde taraftarda şöyle bir algı vardı. Yeterli lobimiz yok, hakemlerden gerekli saygıyı görmüyoruz.

Bu konuda hem katıldığım, hem katılmadığım noktalar var. Artık Fenerbahçe amiane tabirle çerez yapılacak bir takım değil. Bu çok net. Final Four oynayan takımlar kadar güçlüyüz ve lobimiz de var. Hakem hataları her zaman olacaktır. Fakat final maçının geneline baktığımız zaman özellikle bir hakem kötü yönetti. Asıl canımızı yakan yerde uzatmadaki bölümdü. Ama öbür taraftan baktığımız zamanda, 20 sayı geriye düşmüş bir takımı kötü niyetli hakemler olsa döndürmezlerdi. Kötü niyetli bir hakem, 20 sayı geriye düşmüş bir takıma 2 tane daha kritik düdük çalar ve orada direncini kırardı. Biz geri döndük, son ana kadar da öndeydik, son 1 saniye kala o top sağa ya da sola düşse belki de şampiyonduk. Hakemlerin yanlış kararları olmadı mı? Oldu. Özellikle uzatma bölümünü çok kötü yönettiler. Ama her şeyi hakeme bağlamak da çok inandırıcı olmaz.

– Final maçında bazı oyuncuların performansı da çok eleştirildi. Jan Vesely ve Bogdan Bogdanovic gibi. Final sendromu yaşadı mı bazı oyuncular?

Final sendromundan ziyade Vesely’le alakalı şunu söyleyebilirim. Vesely zaten bizimle olmayacaktı. Çok özverili davrandı. Çok ciddi bir sakatlığı vardı. Kritik bir zamanda erken dönüş yaptı. Eğer deseydi ki, ”Ben bu turnuvada oynamak istemiyorum” hiçbirimiz bir şey diyemezdik. Fedakarlık yaparak döndü, çok hazır değildi ama büyük özveri göstererek Final Four’a yetişti. Vesely bizi buraya taşıyan oyuncuların başında geliyor. Bogdanovic çok iyi bir oyuncu. Milli takım düzeyinde şampiyonlarda falan oynadı ama Euroleague’de ilk kez Final Four oynadı. Bu da kolay bir şey değil. Keza aynı şey Bobby Dixon içinde geçerli. Ama zaten bu takımı bunun için geniş kuruyoruz. Final Four genelde oyuncuların günlük performansının öne çıktığı bir organizasyon. Bütün sezona yayamıyorsun. Oraya geliyorsun ve 2 maçta 2 üstdüzey performans vermen gerekiyor. Bazı oyuncular gününde olmayabiliyor veya fazla heyecanlı olabiliyor. Ama bunların dışında Vesely de, Bogdanovic de bizi buraya taşıyan oyuncuların başında geliyor.

– 2 sene önce ilk Final Four yapıldığı zaman bunun dönüşünde takımda bariz bir düşüş olmuştu. Yarı finalde de Karşıyaka’ya elenmiştiniz zaten. Ama geçen sene böyle bir şey olmadı. Temel fark neydi?

Öğreniyoruz. O zaman 15 senedir Final Four’a gidemeyen bir Türkiye vardı. İlk defa Türkiye’den bir takım Final Four’a girdi. Onun verdiği bir heyecan vardı. Dönüşündeki düşüşü zaten her zaman bekleriz. Yani illa bir performans düşüklüğü olur. İlk olduğunda bunu toparlayamadı takım. Ama bu sefer çok daha derin bir kadro, birbirini tamamlayan oyuncular ve sert bir takım vardı. Döndükten sonra yine performansı düşen oyuncular oldu. Bazı oyuncuların performansı çok düştü ama takım öyle sert, dirençli ve birbirine bağlı ki, diğer oyuncular çok daha fazla özveri gösterdi ve çeyrek final, yarı final derken yavaş yavaş toparlandılar. Bu bir süreç sonunçta. Bunları zamanla oyuncular da öğreniyor ve daha dikkatli olmaya başlıyorlar.

– Transfer dönemine gelelim. Aslında herkesin merak ettiği konuların başında geliyor. Jan Vesely ve Ekpe Udoh gibi oyuncular için çok fazla mesai harcadınız. NBA’de de çılgın kontratlar dönüyordu. Bir korku oldu mu?

Korku var tabii ki. Artık şu bir gerçek, bu sadece Fenerbahçe özelinde değil, Avrupa’da hiçbir takım NBA’deki kontratlarla baş edecek durumda değil. Çünkü NBA’deki naklen yayın anlaşmalarıyla salary cap 70 milyon dolarlardan, 90 milyon dolarlara çıktı. Seneye 100 küsüre çıkacak. Artık baş etmek çok kolay değil. Bizim şöyle bir şansımız var. Vesely, Antic ve Datome gibi oyuncular oraya gittiler, denediler. Çok büyük kontratlar dönüyor ama bir de insanın kendini mutlu hissettiği ya da önemli hissettiği yer önemli. Artık bizim Avrupa kulüpleri olarak tek şansımız oraya gidip 8., 9. oyuncu mu olmak istiyorlar, yoksa kalıp Avrupa’nın yıldızı mı olmak istiyorlar, kendi takımının en iyi oyuncusu mu olmak istiyorlar, bizim avantajımız biraz da bu konular. Ama tabii seneye bu çılgın kontratlar devam ettiği sürece de çoğu oyuncuyu biz ya da başka takımlar da tutamayabilir.

– Herhangi bir isim istemeyeceğim ama alternatif listeniz hazır mıydı?

Tabii ki alternatif isimlerimiz hazırdı. Sen de takdir edersin ki, Fenerbahçe gibi bir takım sadece tek bir oyuncuya bağlı kalmaz. Çok fazla gelgitler oldu. NBA’i bekleyen oyuncular vardı. Biz de alternatiflerini düşünüyorduk. Hayat devam ediyor. Seneye de bunlarla karşılaşabiliriz. Çok sevdiğimiz bir oyuncu, kulübü çok sevse de, o kadar ciddi kontratlar dönüyor ki haklı olarak orayı tercih edebilir. Biz de onların yerine bulabildiğimiz en iyi alternatifleri yaratmak zorundayız.

– Taraftarın merak ettiği konulardan biri de kombine olayı. Rekor bir satış yapıldı ama satış süresinin kısa tutulduğu yönünde eleştiriler oldu. Daha uzun tutulamaz mıydı ya da bundan sonrası için ek bir süre verilebilir mi?

Biz yakalanan trendi görüyoruz. Geçen sene 4900’dü, bu sene 6453’lerde kestik. Biz de kendi aramızda oturuyoruz, düşünüyoruz. Bu bir kulüp politikası. Maç maç satacağımız biletler de olacak. Sonuçta bizim salonumuz 50.000 kişilik değil, 13.000 kişilik. Kapasitenin yarısını satıyoruz. Loca altlarının olduğu bölümlerin çoğu satıldı. Biraz da maçtan maça gelebilecek insanlara da satış yapabilme açısından böyle bir karar aldık. Ama ilerde görüşülüp değerlendirilebilir. Fakat kombine süresi bence kısa bir süre değildi. Yeterli zaman vardı. Geldiğimiz noktada rakamdan ziyade, her kulüp bilet satabilir, ama ne kadardan satabilir? Ben taraftara da buradan teşekkür ediyorum. Çünkü bilet fiyatları basketbol bazında Avrupa standartlarında. Büyük özveri gösterdiler. Ama ilerde, maçtan maça gelecek insanlar da bilet bulabilmeli. Bu da önemli.

– Salona ulaşım konusunda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Özellikle 21:45 maçlarında bu sıkıntı çok oluyor. Abdi İpekçi’de oynanan bazı maçlardan sonra Marmaray’da ek seferler olabiliyor. Burada da benzer bir uygulama olabilir mi?

Bunları zaman zaman konuşuyoruz. Bazı yerlere otobüs kaldırılabilir. Bu taleple alakalı. Kulübümüze eğer çok fazla talep gelirse biz de buna kayıtsız kalamayız. Biri gelip, ”Ben çok zor ulaşım sağlıyorum” diyebiliyor. Ama önemli olan ne kadar talep geldiğidir. Eğer bu yönde çok fazla talep gelirse biz de bunu değerlendiririz.

– Ülker Arena’da geçen sene benim dikkatimi çeken güzel şeyler olmuştu. Biri küfür etmeye kalktığı an, yanındaki hemen onu uyarıyordu ve bunu engelliyordu. Organize küfür olayını bitirdi salondaki taraftar. Galatasaray’la oynanan play-off serisinde ise Abdi İpekçi’de hiç hoş olmayan olaylar yaşanmıştı. İki salon arasında çok bariz bir fark var. Siz neler hissetmiştiniz o olaylar olurken?

Bir kere her şey salondan başlıyor. Bu kadar güzel bir salon yaptığınız zaman biletlerinizi standartın üstünde satışa başlıyorsunuz. Koltuk fiyatları arttığı zaman da ön tarafta daha çok aileler, çocuklar, basketbolsever oluyor. Yani biz bir basketbol seyircisi yarattık diyebilirim. Bizim futboldan gelen taraftar gruplarımız da çok ciddi bir şekilde bütün oyun kurallarını öğrendiler. Çünkü futbol ve basketbol farklıdır. Hakemi nasıl baskı altına alacaksınız, rakibi nasıl baskı altına alacaksınız, bunlar bir süreçtir. Ve bunu öğrendiler, bundan zevk de alıyorlar. Böyle olunca da takıma pozitif yansıması daha çok oluyor. Bizim salonumuzda, biz şunu açık ve net ortaya koyduk. Sahaya yabancı maddeydi, paraydı, tükürüktü, bunları en az indirdik ve kestik. Buraya gelen herkes görüyor, herkes de şahit oluyor ki, böyle olaylar olmuyor. Bu tabii zaman alan bir şey. Ama en önemlisi bu salon, bu kültürün gelişmesine çok büyük katkı sağladı.

– Sponsor konusuna gelmek istiyorum. Fenerbahçe yanına bir isim sponsoru alacak mı?

Biz bunu istiyoruz. Basketbol, voleybol bütün Avrupa’da model bu. Amatör şubelerden kimse kar etmiyor. Çünkü Final Four için bir takım kurarken, bir bütçe yaratmak zorundasınız ve bunu yarattığınız zaman ekside kalıyorsunuz. Bu kulübün üstünde ciddi bir yük. Biz çok şanslıyız ki Aziz Yıldırım gibi bir başkanımız var. Hiç geri adım atmadan, müthiş bir mücadele vererek bu takımı koruyor. Daha önce biliyorsun isim sponsorluğunda Ülker’le beraberdik. O zaman basketbolun bütün giderlerini böyle karşılıyorduk. Şimdi kulübün üstünde bir yük. Çünkü eksideyiz. Şu an konuşuyoruz. Ama Türkiye’nin mevcut durumuyla da alakalı olarak herkes kendini beklemeye almış durumda. Ama ben tekrardan başkana ve yönetim kuruluna teşekkür ediyorum. Çünkü biz sponsor bulmasak da, geçen sene de isim sponsorumuz yoktu, final oynadık ve böyle de devam edeceğiz.

– Zeljko Obradovic’in diğerlerinden temel olarak farkı ne? Adeta devrim yaptı. Sanki elinde sihirli bir değnek vardı. Dokundu ve bu hale gelindi.

Bir kere şunun altını çizeyim. Obradovic 4 ayrı takımda Avrupa şampiyonluğu yaşamış. Oyunculuktan gelmenin avantajıyla oyuncularla çok iyi arkadaş olan, dışarda çok iyi bir dost olan, rahatça her şeyinizi konuşabileceğiniz bir insan. Saha içinde de oyunculara belli bir şablon içinde özgürlük veren bir adam. En önemlisi bunu çok iyi dengelemiş. Ama tek Obradovic’in başarısı dersek, onun sihirli değneği dersek, bunun da altyapısını hazırlamak lazım. Şu bir gerçek, eğer Avrupa’nın en iyi coachunu getiriyorsanız, bunun altyapısını da hazırlamanız lazım. Bir kere müthiş bir bütçe desteği olması lazım. Çünkü böyle bir coach getiriyorsanız, Final Four oynamak için o kalitede oyuncular almanız lazım. Kulüp olarak bunun nakit akışını ayarlamanız lazım. Ödemeleri zamanında yapmanız lazım. Euroleague’de lobi için gücünüzü göstermeniz lazım. Çok güçlü bir başkan ve yönetim kurulunun arkanızda olması lazım. Artı bunların hepsini tamamlayan müthiş bir salon ve Avrupa’da herkesin takdir ettiği müthiş bir basketbol seyircisi var. Bunların hepsini tek tek sağladığınız zaman, Obradovic de burada orkestra şefidir ve gelir en güzelini yapar. Bunu bir çark olarak düşünmek lazım. Bunların hepsi aslında bir halka. Bu halkanın bir tanesi ya da iki tanesi olmadığı zaman ne kadar büyük olsanız da, ne kadar iyi coach olsanız da, o zaman o ahengi yakalayamayabilirsiniz. Obradovic özelinde ise Obradovic gittiği her takımda bir fark yaratmıştır. Ama burada da çok iyi bir kulüple bütünleşti. Panathinaikos’da 13 yıl çalıştıktan sonra gideceği ilk kulüp bir riskti. Fenerbahçe’de herkes bu ahengin oluşmasında tamamlayıcı olmuştur diyebilirim.

– Oyunculuk döneminizde birçok kariyerli coachla çalıştınız. Bunların arasında sizde en büyük etkiyi hangi coach bıraktı?

Aydın Örs, Türk basketbolunun ve Türk coachların ufkunu açan, bir yerlere getiren coachtur. Türkiye’de o dönemde yapılan bütün başarıların altında Aydın abinin imzası vardır. Efes Pilsen’le kazanılan Koraç Kupası olsun, profesyonelliğe tam geçiş olsun, milli takımda Avrupa finali olsun. Bana da çok büyük katkısı vardır. Çok sevdiğim, saygı duyduğum ve her zaman fikirlerinden feyz aldığım biridir. Keza Zeljko Obradovic’le de çalıştım. Ki Obradovic bana göre Avrupa’nın uzak ara en iyi coachudur. Benim zaten coachlarla her zaman iyi ilişkilerim olmuştur. Neven Spahija’yla da güzel şekilde çalıştım, Bogdan Tanjevic’le uzun süre çalıştım. Ama bende en büyük etkiyi Aydın Örs ve Zeljko Obradovic bırakmıştır. Obradovic benim son zamanlarıma denk geldi. 25-26 yaşlarımdayken çalışmayı çok isterdim.

– Peki siz coachluk yapmayı düşündüz mü?

Ben bir şeyi yönetmeyi daha çok seviyorum. Antrenörüyle, oyuncusuyla, bütçesiyle, salonuyla her şekilde yönetmek daha çok hoşuma gidiyor. Coachluk da tıpkı oyunculuk gibi meşakkatli bir iş. Aslında bırakmaya yakın düşünüyordum ama yöneticilik tarafı bende daha ağır bastı.

– Hem oyunculuk, hem yöneticilik kariyeriniz var. Bunu bir tartıya koyduğunuz zaman sizin için hangisi daha zor?

Yöneticilik benim hep istediğim bir şeydi. Zor olduğunu da biliyordum ve oyunculuktan daha zor olduğunu da anladım. Tabii bu bir takım oyunu ama oyuncu önce kendinden, kendi performansından sorumlu. İyi performans gösterdiği zaman, takımı için mücadele ettiği zaman evine gidiyor, huzurlu bir şekilde yatıyor. Biz yöneticilerin ise daha değişik sorumlulukları var. Yaz tatilinde hepsi tatile gidiyor ama biz gidemiyoruz. Ya transfer için bir yere gidiyoruz, ya oturup bütçeyi yapıyoruz, para bulmaya çalışıyoruz, takımı tutmaya çalışıyoruz, yani 7/24 bu işin içinde kalıyoruz. Bu açıdan hem zaman olarak, hem stres olarak oyunculuktan daha zor. Benim hep planlamamda bu iş vardı. Yöneticiliği seviyorum, yönetmeyi seviyorum. Zor ama ben zevk alıyorum.

– Hidayet Türkoğlu’nun, Sayın Cumhurbaşkanımızın başdanışmanı olmasıyla birlikte sizin de TBF’nin CEO adaylarından biri olduğunuz iddia ediliyordu. Böyle bir düşünceniz var mıydı? Yoksa kariyerinize Fenerbahçe’de mi devam edeceksiniz?

Bizim Hidayet’le 15 yaşından beri bir arkadaşlığımız, kader birliğimiz var. Ailecek görüşüyoruz. Hidayet’le milli takımda oynarken bile ileriye dönük planlar yapardık. Türk basketboluna nasıl katkı verebiliriz, nasıl bazı şeyleri daha iyiye götürebiliriz, eksik olan ne, neleri düzeltebiliriz, bunlar hep bizim konuştuğumuz ve düşündüğümüz şeylerdi. Biz bu ülkeden çok şey aldık. Ve ben şuna inanıyorum, bizim konumumuza gelmiş, ay yıldızlı formayı giymiş, bu ülkenin nimetlerinden faydalanmış insanların aynı şekilde bu aldıklarını hizmet ederek geri vermesi lazım. Ben de burada Fenerbahçe’ye hizmet ediyorum ve basketbolun içindeyim. En iyi bildiğim işi yapıyorum. Milli takım ve federasyon da öyle. Zaman ne gösterir bilemiyorum. Basketbolla ilgili çok ciddi düşüncelerimiz var, toplantılar da yapıyoruz. Şu anda ben Fenerbahçe’nin basketbol sorumlularından biriyim. Ama gün gelir, federasyonda basketbolun problemerini çözmek için bir görev almak gerekir, o zaman oturulur konuşulur. Ama şu an ben sana bu konuda net bir şey söyleyemem.

– Fenerbahçe’nin bir kısım yazarlar tarafından en çok eleştirilen noktası yerli oyunculara çok fazla süre vermemesi. Bunu biraz daha genele yayarsak Türkiye’de yerli-yabancı tartışması her zaman sıcaklığını koruyor. Kimisi yabancı sınırının kaldırılması gerektiğini, kimisi daha az yabancı olması gerektiğini savunuyor. Sizin bu konuya bakış açınız nedir?

Şu an Türkiye’de uygulanan yabancı sistemi çoğu Avrupa ülkesinde ve Rusya’da uygulanan bir sistem. 3 2’den çıkarken, ki ben o zaman oyuncuydum, bir anda 5 hatta 6 yabancıya dönülmesine ben de karşıydım. Ama o zaman orta sınıf takımlardan da bu iş için çok talep geldi. Fenerbahçe ve Anadolu Efes’le rekabet edemiyoruz, en iyi Türk oyuncuları alıyorlar, o zaman yabancı serbest olsun diye. Buna iki taraftan da bakmak lazım. Hem avantajları, hem dezavantajları var. Eğer yabancı serbest olmasaydı Karşıyaka şampiyon olabilir miydi? Soru işareti. Bir rekabet geldiği açık. Ama öbür taraftan da özellikle genç Türk oyuncuların çıkış yapabilmeleri daha da zorlaştı. Çok çok iyi olmaları lazım. Yetenekli ve mental anlamda kuvvetli olmaları lazım. Biz bunlar için ne yapabiliriz? Ben bunu zamanında oyuncuyken Turgay Demirel’le de görüşmüştüm. Şimdiki başkan Harun Erdenay’la da görüştüm. Bana göre U-20’de oynayan oyuncularımızı, ki bunların birçoğu kulüplerimizde kenarda oturuyor, benim söylediğim sistemde federasyon bir takım kurup, bu oyuncuları alıp hem 2. lige, hem de Adriyatik Ligi’ne (kolay değil tabii ama sponsor bulup) o takımı oraya sokarak orada oynatabilir. Bu ülkenin ilerde omurgasını oluşturacak hedef oyuncularını, bizde olan, Karşıyaka’da olan, Galatasaray’da olan, Anadolu Efes’te olan oyuncuları alırsın, bunları Adriyatik Ligi’ne sokarsın ve orada bir takım yaratırsın. Çünkü baktığınız zaman Adriyatik Ligi Avrupa’nın altyapısı olmuş durumda. 17-20 yaş arasında her oyuncu oraya geliyor, orada 40 dakika oynuyorlar, sonrasında Barcelona, Real Madrid, Malaga, CSKA, biz ve Türk takımları oradan transfer yapıyoruz. Bence ülkemizde yabancı sistemi mevcut haliyle korunmalı. Çünkü eğer Avrupa’da da başarı istiyorsak, biz geçen sene final oynadık, Galatasaray Eurocup’ı aldı, Karşıyaka Türkiye’de şampiyon oldu, bunlar hep yabancı sayısının getirdiği rekabetle alakalı. Diğer yandan da Türk oyuncuları koruyacak, onları oynatabilecek bir sistem yaratmamız lazım.

– Milli takımın bu yazki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce kadronun kapasitesi bu muydu? Uzun vadeli bakarsak sizin milli takım bazında öneriniz neler?

Demin de söyledim aslında bu benim kafamdaki proje. Bana göre 20 yaş altı, bende oynayan, Karşıyaka’da oynayan, Galatasaray’da oynayan, Efes’te oynayan ve süre alamayan bu çocukları, milli takım çatısı altında bir takım kurup, bunu Adriyatik Ligi’ne sokmamız lazım. Çünkü neyi görüyoruz biz altyapılarda, U-16’da, U-18’de, U-20’de hepsinde finallerimiz var, şampiyonluklarımız var. Ne demek yani bu, demek ki Avrupa’daki takımlarla aynı yetenekte, hatta daha iyiler. Ama sonra ne oluyor, bu çocuklar yukarıya çıktıkça oynama şansı bulamıyor. Ama öbür tarafta, özellikle balkan ülkelerindeki oyuncular Adriyatik Ligi’nde tek yabancıyla ya da iki yabancıyla devam ediyor. Yoksa aynı sıkıntı İspanya’da da var. Bana Real Madrid’in, Barcelona’nın son 10 senede çıkarttığı kaç tane oyuncu sayabilirsiniz? Anadolu Efes çıkarttı Furkan Aldemir, Cedi Osman. Bana Barcelona’nın alyapısından yetişmiş İspanyol oyuncu söyleyebilir misin? Gidiyor Mario Hezonja’yı 17-18 yaşında Adriyatik Ligi’nden alıyor, 2-3 sene oynatıyor, sonra NBA’e satıyor. Ante Tomic’i nerden alıyor? Adriyatik Ligi’nden alıyor. Bir tane Alex Abrines çıkarttı. Ama bana Abrines mi, Cedi mi dersen, bin kere ben Cedi Osman derim, Furkan derim. Yani bizim gençlerimizde bir sıkıntı yok. Yetenek olarak da bir sıkıntı yok. Bizim bir planlamayla bu çocukları bir şekilde alıp Adriyatik Ligi’nde oynatmalıyız. Dönüp Rusya Cumhriyeti ülkerlerinin oluşturduğu VTB’ye bakalım. Orada sadece CSKA’nın vardır 7 yabancısı. Khimki’nin vardır, Kuban’ın vardır. Öbür bütün Estonya olur, Ukrayna olur, Belarus olur, 18 yaşındaki çocuklar orada 1 yabancıyla oynamaya başlıyor, bu tarafta Adriyatik Ligi’nde diğer çocuklar oynamaya başlıyor. Biz şimdi hep gidip gözlemliyoruz. Real Madrid’in genç takımına bakın 6 tane yabancı var. Ama milli takımlarda en öndeler. Şu anda Real Madrid’in U-18 takımında 6 tane yabancı var. Ama öyle ya da böyle İspanyol oyuncular her zaman en üstte. İtalya Ligi’ne bakıyorsunuz, orası artık dibe vurmuş durumda ama milli takımları bizden daha başarılı durumda. Bizim oyuncularımızın mental olarak daha kuvvetli olması lazım. Artık biz de NBA’e oyuncular gönderiyoruz. NBA’e giden oyuncuların da gelip ülkeleri için savaşmaları lazım. Milli takıma oyuncuların yalvar yakar getirilmesine karşıyım. Herkes kendine Pau Gasol’ü örnek almalı. Biz kendimize milliyetçiyiz diyoruz. 35 yaşındaki Gasol’ün kariyerine şu anda NBA’de oynayan hiçbir oyuncumuz yaklaşamaz. O adam geliyor, ülkesi için savaşıyor ve İspanya milli takımını belli bir yere taşıyor. Hizmetin karşılığı da budur. Bu ülke sana bir şeyler verip, seni NBA’e götürüyorsa, senin de koşa koşa gelip o ülkeye hizmetini yapman lazım. Yani yabancı sayısını düşürerek kaliteyi yükselteceğimize inansak, oyuncu yetiştirebileceğimize inansak, ben tamam diyeceğim. Bundan önce en geç biz geçtik. Rusya ve Türkiye 3 2 kuralıyla devam ediyordu ve o zaman da en kötü iki milli takım o ülkeri baz alırsak Rusya ve Türkiye’ydi. Demek ki doğrudan bununla orantılı değil. Yani biz yetişen çocuklarımızı bir şekilde milli takım çatısı altında veya şu da olabilir, Fenerbahçe, Galatasaray, Anadolu Efes, Karşıyaka, Banvit bir takım kurar, bütçesini de onlar karşılar, ama bu takımı alıp Adriyatik Ligi’ne sokarlar. Veya bunu federasyon yapar, bütçesine de bir sponsor bulur. Ama geri kalan her şey birbirimizi kandırma olur. Biz burada 3 2’ye döndük, 4 1’e geldik, eğer bununla doğrudan bağlantılı olsaydı bizim 3 2 döneminde A milli takımla her turnuvada şampiyon olmamız lazımdı. İspanya, İtalya, Almanya ve çoğu 6 yabancı. Bunların hepsi bizim üstümüzdeydi. Biz ne yapabiliriz altyapılar için, dediğim gibi bu kulüpler oturup bir takım kuracak, hem ikinci lig için, hem Adriyatik Ligi için. Haftada 2 maç oynayacaklar, 40’ar dakika, yabancı da olmayacak. Avrupa’nın en iyi 2 ligi deniyor Türkiye ve İspanya için. Naklen yayınlar, sponsorlar, niye? Çünkü en iyi oyuncular Türkiye’ye geliyor. Bu güçle alakalı. Bakıyorsunuz Yunanistan’a kaç senedir yabancı yarı yarıya nerdeyse. Şimdi onlarda 3 tane yabancı kuralı var ama sınırsız Avrupalı var. Yunanistan bize hep üstündü. 3 2 varken de üstündü. Yani tespiti iyi yapmak lazım. Birbirimizi kandırmamamız lazım. 3 2 varken de ne yaptığımız ortada. 2010’da ben de vardım o takımda. Final oynadık. Ondan önce de 2001’de oynadık. Ama aralara bakın hiç yokuz. Ama Yunanistan hep orada. İtalya orada, İspanya orada. Balkan ülkelerini saymıyorum çünkü orada yabancı sayısı az. Ama onlar değişik bir sistem. Onlar oyuncu yetiştirip, oyuncu satıp kulübü devam ettirmeye çalışan bir sistem. Onların hiçbiri Final Four’a takım kuran ülkeler değil. Almanya, İspanya, İtalya, Yunanistan bunlar hep bizim üstümüzde. Biz 3 2 oynarken de üstümüzdeydi. Hastalığımızı iyi teşhis edebilirsek tedavimizi de ona göre yaparız. TBF’nin de Sapanca’da 2 gün sürecek organizasyonu var. Ben katılamayacağım çünkü Barcelona’da Euroleague toplantımız var. Bizim kulüpten altyapı koordinatörümüz gidecek. Ama ben şimdi buradan söylüyorum işte. Ya bu kulüpler birleşecek ve bir takım kurup Adriyatik Ligi’ne sokacaklar, ya da federasyon bizden fedakarlık isteyip, benden Berk’i isteyecek, Galatasaray’dan Ege’yi isteyecek, Banvit’ten Tolga’yı isteyecek, Daçka’dan Egemen’i isteyecek ve bu çocukları milli takım çatısı altında bir takımda toplayacak. NBA’e giden oyuncularımız içinde tekrar söylüyorum. Bu ülkeye hakkını herkes ödeyecek. Hepimiz bu ülkede büyüdük, hepimiz bu ülkenin nimetlerinden yararlandık, hepimiz bu ülkeye borcumuzu ödemekle yükümlüyüz. İspanyol bunu yapabiliyor, İtalyan bunu yapabiliyor, Gallinari’sinden, Belinelli’sine bugün birçok yıldız her idmana geliyor, sezon ne zaman başlıyorsa o zaman geliyor. Yok ben sonradan katılayım, yok ben bu sene gelmeyeyim, aman sakatlanırsam ne olur. Eğer bunu Gasol kardeşler yapabiliyorsa, ben inanıyorum ki bizim kardeşlerimiz de yapabilir. Bakın Ginobili hala milli takıma gitmeye çalışıyor. Biz diyoruz ki, ülke olarak milliyetçiyiz, eğer öyleysek bunu göstermeliyiz. Bu ülke seni alıp bir yere getiriyorsa, NBA’e gidiyorsan, senin de artık bu ülkeyi alıp 10 sene taşıman lazım. Her sene aman gelecek mi, gelmeyecek mi, ne olacak, ne bitecek diye düşünmememiz lazım. Bundan sonra da gidecekler olacak. Cedi Osman da gidecek, Furkan Korkmaz da gidecek. Hepsi bizim kardeşimiz. Çok da sevdiğimiz kardeşimiz. Ama bu kardeşlerimiz de oraya gittiği zaman şunu bilecekler, gelip bu ülkeye sorgusuz sualsiz, alıp bizi bir yerlere taşıyacaklar. Benim tespitim budur. Aslında sizlerin de, yani medyanın da bunları araştırıp yön vermesi lazım. Çünkü insanların çoğu takip etmiyor. Birileri çıkıp diyor ki, yabancı sayısı şöyle olsa böyle olsa, indirsek etsek Avrupa’da başarılı oluruz. Bizde 3 2 varken, hepsinde 5-6 yabancı vardı, hepsi de bizim üstümüzdeydi. Bunu işte sizin orada göstermeniz lazım. Konuşmaktan korkmadan bunların tespitini yapmak lazım.

– Peki siz hiç NBA’de oynamayı düşündünüz mü?

Yok, ben hiç düşünmedim. Bizim zamanımızda NBA’e de bu kadar kolay gidilmiyordu. Ben şuna inanıyorum, özellikle bizim gibi 2 numara pozisyonunda oynayanların, Navarro da gitti geri geldi, Spanoulis gitti geri geldi, benim tarzımda 2 numaralar gittiği zaman o pozisyondaki oyuncular orada çok atlet kalıyor. Fiziksel olarak çok fazla tutunamıyorsun. Gidiyorsun 8., 9. oyuncu oluyorsun. Kimsenin umursamadığı, birkaç dakikalık oyuncu olmakta istemez hiç kimse. Çoğu da bunun için geri dönüyor zaten.

– Nemanja Bjelica eğer Avrupa’da kalsaydı belki de ilerde efsane olabilecek potansiyeli vardı. Ama NBA’e gitti ve sizin de dediğiniz gibi şu an 8., 9. oyuncu konumunda.

Ama o ilk defa gitti. Avrupa’dan giderken buranın MVP’siydi, NBA’de dediğin gibi 9. oyuncu oldu. Şimdi önümüzdeki sene de deneyecek. Oyuncuya şu bakımdan kızamazsın. Oyuncu oraya gidip kaldığı zaman belki 5 sene için 60 milyon dolarlık kontrat alacak. Bunu denemek istiyor hepsi. Şimdi Bjelica da bu sene tekrar bir deneyecek. Eğer yine olmazsa o da diyecek ki, burada artık olmayacak, Avrupa’ya döneyim tekrar oranın yıldızı olayım. Onun için oraya ilk kez gidene kızmamak lazım. Herkesin bir hayali var. NBA’de verilen kontratları siz iyi biliyorsunuz. Batum’un aldığı kontrat ortada. Adam diyor ki, ben de 2 sene oynasam belki Batum’un aldığı kontratı alırım. Nasıl tutturacağına bağlı. 1 sene acayip oynarsın sonrasına bakmıyorlar zaten. Salary Cap’leri o kadar yüksek ki, acayip bir para veriyorlar, sen de ondan sonra orada 10 dakika bile oynasan, 60-70 milyon dolara oynuyorsun. Mesela Bojan Bogdanovic şu anda Nets’te tutturdu o işi. Milli takımda da muhteşem oynadı. Kontrat zamanı ben iyi bir kontrat alacağını düşünüyorum. Bir de bu iş biraz size meselesi. Aslında hiçbiri Navarro’dan iyi değil. Ama o gitti geri geldi.

– Genelde Fenerbahçe’nin başına çok gelen bir sorun var. Ömer Aşık’ın NBA’e, Ömer Faruk’un NCAA’e gidişi gibi. Bu olaylardan sonra Fenerbahçe’nin kendi altyapısına bakış açısı değişecek mi?

Sana açık ve net söyleyeyim çok direniyoruz. Normalde bizim altyapımızı kapatmamız lazım. Elbette hiçbir zaman kapatmayız, sonuçta Fenerbahçe sosyal yardım kuruluşu gibi, milyonlarca gönül veren insan var, bu insanların çocukları geliyor. Ama hevesimiz kırılıyor. Kanunlar da beni koruyamıyor bu konuda. Bu aslında bir tek bizim değil, Avrupa’nın da problemi. Ama Avrupa’daki oyuncularda daha fazla aidiyet duygusu var. En azından onlar kulübüne bir şeyler kazandırıp gidiyor. Biz de genelde NCAA’e gidenler var. NBA’e gitmiyorlar, önce NCAA’e gidip oradan geçiş yapıyorlar. Bunu yaptıkları andan itibaren kulübün hiçbir hakkı kalmıyor. Bunun içinde federasyonla konuştuk. Eğer ben Ömer Faruk’u burada tutamıyorsam, NCAA’e gidiyorsa ve ilerde NBA yapacaksa, ki bugün draft sitelerinde şu anda 17. sıradan gösteriliyor, eğer bu çocuk olacaksa ve NBA’deki kulüpler Avrupa’daki takımlara oyuncular için 700.000 dolar ödüyorsa, federasyon da o zaman bana 500.000 dolar ödesin. Çünkü sen milli takımda 10 sene bu çocuktan faydalanacaksın. NBA 15 sene, sen 10 sene faydalanacaksın, kim burada bir tek faydalanamayacak, Fenerbahçe, Galatasaray, Anadolu Efes isim fark etmez. Biz bunu Ömer Faruk’a da söyledik. Gel biz seninle kontratı yapalım. Her sene de sana çıkış verelim. Eğer seneye gitmek istiyorsan, buradan git, sana hiç zorluk çıkartmayalım. Kontratı böyle yapalım. Ama biz de buradan 700.000 dolar kazanalım. Bunu altyapıya aktaralım ve 3 tane daha Ömer Faruk yetiştirelim. Bu nokta bizim elimiz kolumuz bağlı. Ve bu ciddi şekilde Avrupa’nın sorunu. FIBA’nın buna bir çözüm bulması lazım. Bu tek bizim yapabileceğimiz bir şey değil. Avrupa’nın bununla alakalı bir sistem yaratması lazım. Ben bu çocuğu yetiştiriyorum, 5-6 sene maaş veriyorum, okul parasını veriyorum, her şeyini veriyorum ve bir yerlere getiriyorum. Ama ondan sonra bu çocuk burada 1 dakika bile oynamadan, kulübüne hiçbir şey kazandırmadan gittiği zaman da, biz de çok büyük hayal kırıklığı oluyor. Ben alıyorum, yetiştiriyorum, fedakarlık yapıyorum ama 17 yaşına geldiğinde diyor ki, ”Ben gidiyorum NCAA’e” bunun bir mantığı yok ki. Bir de şimdi liseler çıktı. Bu oyuncuya hiçbir şey kazandırmaz. Burada aldığı idmanla, orada aldığı idman aynı değil. Şimdi Ömer Faruk’u düşünün. Burada oynayacağı oyuncuları ve coachunu düşünün. Obradovic’le çalışmak varken. Tercih meselesi tabii bir şey diyemem ama bizim kulüp olarak kendimizi güvence altında hissetmemiz lazım.

– Kariyerinizde unutamadığınız an?

Oyuncu olarak, 2010 FIBA Dünya Basketbol Sampiyonası’nda yarı finalde Sırbistan’ı yenip, finale kaldığımız maç ve 2007’de yaşadığımız 100. yıldaki şampiyonluk.

– Değiştirmek istediğiniz an?

Hiç düşünmeden söyleyeyim, CSKA Moskova’yla oynadığımız final maçında o topun sağa ya da sola sekmesini sağlardım.

– Birlikte oynadığınız ve karşısında zorlandığınız en iyi oyuncu?

Birlikte oynadığım en iyi oyuncu Sarunas Jasikevicius. Karşısında en çok zorlandığım oyuncu Juan Carlos Navarro.

– Birlikte oynadığınız en iyi beşiniz?

Sarunas Jasikevicius, Trajan Langdon, Hidayet Türkoğlu, Mirsad Türkcan, Nikola Prkacin.

Röportaj:
KEMAL ERDEM / kemal.erdem@basketball.com.tr
ÖZGÜN ÇAMKUŞU / ozgun.camkusu@basketball.com.tr

Senin için hazırladığımız haberler