İlhan Palut, Ajansspor'a konuştu!

01.11.2019 - 19:27 | Son Güncellenme: 04.11.2019 - 18:41

İlhan Palut, Ajansspor'a konuştu!

Göztepe teknik direktörü İlhan Palut, Ajansspor'a konuştu.

Ajansspor'dan Hasan Begdili'ye konuşan İlhan Palut; futboldan sinemaya; sinemadan müziğe kadar birçok konuda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

İşte İlhan Palut ile gerçekleştirilen söyleşi:

Hatayspor'u önce TFF 1. Lig'e sonrasında ise play-off finaline kadar taşıdınız. Hatayspor'da başarılı bir dönem geçirdiniz. Futbol anlayışınızı biraz anlatır mısınız?

Daha önce Hatayspor'da yardımcı antrenörlük geçmişim vardı. Ümraniyespor, 1. Lig'e çıktığında yardımcı antrenördüm. Bu süreç içinde neler yapabilirim, diye düşünüyordum. İnsan her gün yeni bir şeyler öğreniyor ve ben de çalışıyordum. Hatayspor'a gelmeden önce kendime bir futbol şablonu edinmiştim. Bunun ayrıntıları sahada görünüyor. Hem savunmada hem de hücumda agresif bir takım. Topa hükmeden, hücum futbolu isteyen; top rakibe geçince de tüm enerjisini ortaya koyan, savunma prensiplerini yerine getiren bir anlayış.

Bu soru çok kolay gibi görünüyor anca çok ayrıntıları var. Saha içinde onarmaya çalıştığımız o kadar çok şey var ki, bunu bir paragrafta özetlemeye çalışmak kolay değil. Ancak az önce söylediğim şeyler benim futbol anlayışımın direkleri...

Futbolda sizi saha dışında besleyen şeyler neler?

Bizim hayatımız futbolla geçti. Futbol için İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü'nü 2. sınıfta bıraktım. Hayatımı futbolda sürdürmek istiyordum. Günün 2 saati antrenman yapıyorsunuz ama gün içinde sürekli futbolu düşünüyorsunuz. Yolda yürürken bile aklınıza futbolla ilgili şeyler geliyor. Futbol dışında bir şey yapmıyor muyum? Tabii ki yapıyorum. Ailemle vakit geçirmeyi çok seviyorum. Bazen sinemaya giderim. Hatta futbol stresini bile sporla atıyorum. Futbol ve geri kalan kısım ailem.

Sinema demişken... Takip ettiğiniz ve filmini merakla beklediğiniz yönetmenler veya oyuncular var mı?

Bir yarışmaya katılsam ve bana yönetmenin ismini sorsalar eyvah derim. (Gülerek) Oyuncu endeskli bakıyorum. Son zamanlarda kaliteli filmler yapılıyor. Türk sineması gelişim içinde. Son çıkan Türk filmlerine eşimle birlikte gitmeye çalışıyorum.

Yabancı aktör olarak Tom Cruise ve Nicolas Cage sever ve takip ederim ama Türk sinemasını izliyorum. Hatta geçenlerde eşime, 'Farkında mısın, artık hiç yabancı filme gitmiyoruz' dedim. Yabancı sinemadan koptum diyebilirim. Marvel'den ise bir tek Örümcek Adam'ı izledim. Benim çocuğumun merakından dolayı. Bu tarz filmlere pek ilgi göstermiyorum.

Sinemayı konuştuğumuza göre müziğe geçebiliriz... Hangi tür müzikleri dinlemekten keyif alıyorsunuz?

Ben bütün Türk müziklerini dinliyorum. Bak yabancı film yok, müzik de yok. Ruh halimi yansıtan her türlü Türkçe müziği dinliyorum. Bazen sanat müziği bazen ise pop dinliyorum. Ruh halime göre arabesk dinlediğim de oluyor. Bazen spor yaparken yabancı müzik dinliyorum.

Türk şarkıcılardan ise Soner Sarıkabadayı'yı son zamanlarda dinliyorum.

Stadyumda futbolcular ısınırken biz teknik direktörleri pek görmeyiz. Siz stadyuma vardığınızda maç başlayana kadar neler yapıyorsunuz?

Ben önce oynayacağımız zeminde yürürüm. Zeminin kalitesine bakarım. Bu arada maçı düşünüyorum. Rakip takımın kadrosunu değerlendiriyoruz. Bir gün önce yaptığımız analiz toplantısıyla çelişen şeyler var mı? Duran top taktiklerini değerlendiririz. Bu çalışmaları yapıyoruz. Sonra takım ısınmaya gitmeden önce uyarılarımız oluyor. Tesislerdeki toplantıyı 10 dakika ile sınırlı tutuyoruz. Hatırlatmak istediklerimizi soyunma odasına bırakıyoruz. Mutlaka ısınmaya göz atarım, hem kendi takımıma hem de rakip takıma. Orada bir sinerji yakalayabiliyorsunuz. Takımın konsantrasyonu düşükse, bunun önlemini alıyoruz. Son uyarıları yapıyoruz. Son olarak 20 saniye kadar motivasyon konuşması yapıyoruz. Bu işin son kısmı. Neticede 1 hafta çalıştığımız bir maç. Bunu son 20 saniyelik konuşmada kaldırmak mümkün değil. Takım hazır değilse, motivasyon konuşması İstiklal Marşı'na kadar işe yarar.

Yeni bir sezona başlarken futboldaki ana motivasyonunuzu ne sağlıyor?

Ben başarıya endeksli biriyim. Sizi ne mutlu ediyor diye sorabilirsiniz. Ev mi, araba mı yoksa başka bir şey mi... Beni başarmak mutlu eder. Bunun da sonu yok. Bir hedefim var. Onun için çok fazla çalışmam ve başarmam gerekiyor. Hedefimi şimdi söylemeyeyim ama onun için çalışmalarımı yapıyorum. Teknik direktör olarak bir yerlerde olmak istiyorum. Başarıya doyma gibi bir lüksüm yok. Hedefime ulaştığım gün belki bir motivasyon sıkıntısı çekebilirim ama daha o hedefe ulaşmak için uzun bir yol var. Bu hedef beni motive ediyor.

Avrupa'ya Türkiye'den direkt giden futbolcuların sayısı son dönemde arttı. Siz teknik direktörler için de böyle bir durumu öngörebiliyor musunuz?

Bazı teknik direktörlerimiz Azerbaycan, Katar ve Makendoya'ya gidiyor. Ancak ben böyle gerçekleşmesi taraftarı değilim. Türkiye'de en üst başarıları elde ettikten sonra çok sağlam bir şekilde yurt dışına çıkmasını isterim. Yurt dışına çıkınca da üst sınıf takımlardan birine gitmesini isterim. Ben de bir gün bunu bu şekilde başarmak isterim. Ben Katar'ı, Makendonya'yı küçümsemiyorum. Gerekli yükselişi sağlayıp, doğru bir yere, hedefe oynayabileceğin ve kendini gerçekleştirebileceğin bir yere gitmen gerekir. Tarihte bunun örneği Fatih Terim... 4 sene şampiyonluk, UEFA Kupası! Sonra Fiorentina ve ardından Milan... Böyle bir yükseliş, böyle bir yurt dışına çıkış.

Türkiye'den ya da Avrupa'dan takip ettiğiniz, kendinize örnek aldığınız teknik direktörler var mı?

Bir teknik direktör özelinde bunu düşünmedim. Her teknik direktörün pozitif gördüğüm, örnek alabileceğim yönleri var. Fatih Terim'den bahsettik. Terim'in sinerji ve karizması... Tek hamlesiyle bir stadı harekete geçirebilecek biri. Şenol Güneş'in hücum sistemi ve oyunculara dokunuşu... Aykut Kocaman'ın taviz vermediği oyun sistemi. Yurt dışına bakarsak Jürgen Klopp örneği var. 3-4 sene başaramasa bile aynı istek ve hırsla tekrar başlaması. Şampiyonlar Ligi'ni kazanıp yeni sezona aynı istekle başlaması. Guardiola pas sistemini dünyada en iyi uygulayan teknik direktörlerden biri ama antrenmanlara baktığımızda sanki hiçbir şey başarmamış biri gibi. Ve asla bitmeyen hırsı. Böyle baktığınızda her antrenörün bize ışık tutabilecek özellikleri var. Bunlara kendi tarzınızı eklersiniz. Bizim de kendimize göre düşündüklerimiz, görmek istediklerimiz var. Bu örneklere kendi özelliklerimi katarak iyi bir teknik direktör profili çıkarmaya çalışıyorum ve çalışmaya devam edeceğim.

Klopp ve Guardiola, İngiltere Premier Ligi'nde son dönemde kendi aralarında yarışıyorlar diye düşünüyorum. Siz de bu iki teknik direktörü örnek verdiniz. Avrupa'dan takip ettiğiniz ligler var mı, İngiltere Premier Ligi'ne bir parantez açmak ister misiniz?

Premier Lig'i takip ediyorum. Şu andaki en üst sınıf takımlar orada. Liverpool ve Manchester City. Onlar o kadar iyi ki, Chelsea, Tottenham, Manchester United gibi diğer Avrupa ülkelerinde şampiyonluğa oynayacak takımlar, Premier Lig yarışında esamesi bile okunamıyor. Premier Lig'in kültürü, seyircilerin oyuna bakışı çok farklı. Küme düşmesi kesinleşen takımın stadyumu bile dolu oluyor. Yeri geliyor, bir taç pozisyonu bile taraftardan takdir görüyor. Marşlarla değil de, takımıyla beraber sahada oyunu takip eden bir seyirci... Bütün bunlar birleştiğinde seyretmesi keyifli bir lige dönüyor. Başka bir ligden Premier Lig'e geçiş yapınca; temponun ve ambiyansın ne kadar farklı olduğunu görebiliyoruz.

Avrupa'ya giden Türk futbolcular hakkında değerlendirme yapmak ister misiniz? Buna ek olarak yabancı sınırı hakkında düşünceleriniz nedir?

Avrupa'da yetişen ve orada mücadele eden Türk futbolculara saygı duyuyorum ama hoşuma giden Türkiye'den yurt dışına ihraç ettiğimiz futbolcular... Kim bunlar? Cengiz Ünder, Çağlar Söyüncü, Merih Demiral, Yusuf Yazıcı, Zeki Çelik... Bu oyuncuların sayısı artıyor. Böyle futbolcular, Türk futbolcuların Avrupa'da neler yapabileceğini gösteriyor. Cengiz Ünder'in performansı Türkiye'de bilinçli futbolcuların yetiştiğini, Çağlar'ın performansı Türkiye'de altyapıdan kaliteli futbolcuların çıktığını gösteriyor. Bu futbolcular çoğaldıkça, Avrupa'da maç yapma melekesi kazanan futbolcularla beraber Milli Takım seviyesi artıyor. Galatasaray'da, Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de ve Trabzonspor'da oynamak çok güzel ama Türk futbolcular cesaretli olmalı. Her futbolcunun meydan okumaya ihtiyacı var. Yurt dışına çıkabilecek her oyuncunun bunu denemesi gerekiyor. İnşallah bu sayı artar.

Yabancı sınırı konusunda ise, pasaportlara bakılmamalı. Her zaman iyi oynamalı. Türk futbolcunun oynamasını gönül istiyor tabii ki. Bazen öyle kalitesiz yabancılar geliyor ki, ne işi var diyebiliyorsunuz. Bazı yabancı futbolcular geliyor ki, Türk futbolcusuna gelişim noktasında bir şeyler katabiliyor. Ben katı bir sınırlama değil de biraz sınırlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Belki 8 ya da 8+2 gibi bir formül bulunabilir. Ama o zamanda Türk futbolcusuna verilen fazla bonservisleri gördük geçmişte. Türk futbolcuların Avrupa'da eşi benzeri olmayan kontratlara imza atması... Buna bir düzenleme gerekebiliyor. Avrupa piyasasında değeri neyse o seviyede oynasın. Kulüplerin mali durumları ortada. Mali dengeler gözetilerek Türk oyuncuların oynaması gerektiğini düşünüyorum. Dediğim gibi katı bir sınırlama değil; belki bir tık aşağısı olabilir.

AJANSSPOR

Senin için hazırladığımız haberler