Hepimizin kafasına 'VAR' takılsın

03.12.2019 - 22:23 | Son Güncellenme: 03.12.2019 - 22:23

HEPİMİZİN KAFASINA 'VAR' TAKILSIN

 
KENAN BAŞARAN


Göztepe maçı, Fenerbahçeliler için oldukça dramatikti. Bir iki dakika içinde 2-1 öne geçme sevincinden 2-1 geriye düşmü hüznüne gark oldular.
Göztepe'nin penaltısını kaleci Altay çıkardı ve devamında Moses golü attı. Ama VAR'dan gelen uyarıyla penaltı atışısı esnasında Altay'ın kural ihlali yaptığı (vuruştan önce iki ayağını da çizgiden bir hayli kopardığı görüldü) tespit edildi.
Haliyle Fenerbahçe'nin golü iptal edildi ve Göztepe'nin penaltısı tekrarlandı. İzmirliler golü atıp 2-1 öne geçti.

HER YER MOBESE

İnsana güvenmeyi bırakan insan, futbol başta olmak üzere, hayatının her yerine kamerayı sokarak adaleti sağlayacağını düşünüyor. Günlük hayatta kameraların girmediği bir tek tuvaletler kaldı! Kimbilir, belki oradaya da girmişlerdir de haberimiz yoktur.
90'lı yıllarda 'gözetim toplumu' tartışması vardı ve her bir köşenin kameralarla donatılmasının doğru olup olmadığı konuşuluyordu.
O fasılları hızla geçtik ve 'Biri Bizi Gözetliyor' toplumuna geçtik. Nitekim bu isimli televizyon programlarıyla da gözetleme-röntgencilik meşrulaştı.
Özellikle sokakta işlenen suçların MOBESE kameralarıyla tespiti, 'kayıtçılar'ı kalesini güçlendirdi.
Ancak bazı durumlarda o MOBESE'lerin her nedense kayıt dışı kaldığını da gördük!
Tıpkı VAR gibi değil mi? Evet... İnsanlar hayatın sürekli gözetlenerek demokrasi ve adaletin sağlanacağını düşünüyor.
Oysa esas olan 'düzenin çıkarı'dır öncelikle. Bu öncelik, demokrasi ve adaleti göreceli kavramlar haline getiriyor.

VAR GELDİ DE NE OLDU?

Futbolda da hakeme güvenmeyenler, onun yerine makina hakem VAR'ı icat etti: "VAR gelecek, adalet sağlanacak."
Peki ne oldu? Aksine tartışma ve güvensizlik daha da arttı.
Kanlı canlı hakemin anlık verdiği kararlardaki hata yapma payını sindiremeyenlerin şimdi dakikalarca pozisyonu izleyip karar veren video hakemlerin hatalarını kabullenmelerini hiç bekleyemezsiniz.
Yaklaşık 1.5 yıllık uygulama büyük hayal kırıklığı yarattı. Zira hatalar, çifte standartlar hiç de sıfırlanmadı.

İyi ama neden?

Mevcut iki boyutlu teknolojiler, bize hakikati sağlamaya yetmiyor.
1998 Dünya Kupası'ndaki Brezilya-Norveç maçında bir penaltı çalındı. Norveç, lehine olan penaltıyı gole çevirip maçı kazandı. Gözlemciler ve 17 kameraya göre penaltı kararı yanlıştı. Hal böyle olunca maçın hakemi adeta linç edildi. Fakat bir iki gün sonra stattaki bağımsız bir kameramanın görüntüsü ortaya çıktı. Ve buna göre hakemin kararı doğruydu.
Canlı gözlerin ve 17 kameranın açısıyla ulaşılamayan doğru, 18. kamerayla ancak tespit edilmişti.
Bugün de farklı açılardan kamera görüntüleri bizi farklı sonuçlara götürebiliyor.
Futbolu video karara bağlayan yönetenlerin bir an önce üç boyutlu görüntüye geçmesi kaçınılmaz.

TARAFTARA DA KAMERA TAKILACAK

Ve fakat bunun sonu yok. Gün gelecek, sahada tüm sporcular, hakemler, teknik direktörler, yedek futbolcular ve hatta tüm taraftarların başına kamera takılacak.
Oyuncuların formaları çiplerle donatılacak.
Tüm bunlar 'milimlik ölçüm'lerle karar verilmesi için.
Bu görünüşte mutlak doğruyu seçme çılgınlığı aynı oranda insanın insana güvenini ve tahammülünü yok edecek.
Robotların futbol oynamasına gerek kalmayacak bizzat insanın kendisini robotik olacak.
Dedim ya nafile, insan nihai karar verici oldukça kuşku hep olacak.
Şenol Güneş ne demişti bu işin başında? "Makinenin vicdanı olmaz"...
Adalet aynı zamanda vicdani bir karardır. Ve o vicdan, insana dair bir haslettir. En azından öyle varsayıyoruz.

HAYATI GERİ SARIN BAKALIM

VAR sayesinde iki üç pozisyon öncesine sarıp, atılan golden önce bir faul, elle oynama veya topun çizgiyi geçip geçmediği tespit edilebilir. Böylece adalet sağlanır. Öyle mi dersiniz? Oysa uygulamada bu 2-3 pozisyon önceye geriye sarma, hiç de vicdani olmayabilir.
Milimlik bir ofsaytla bir golün iptali de pekala vicdani olmayabilir.
Nihayetinde VAR masasındaki insanın ölçüm yaparken imleci koyduğu yer 1 milim sağa sola kaysa, sonuç 180 derece değişebilir. Golü atan oyuncunun forması ona biraz bolsa ve bu yüzden de rüzgârdan daha fazla dalgalanacağından onu 1 milim önde gösterebilir.
Peki bu minicik farkla golün iptal edilmesi vicdani midir?
Futbol sahasında adaleti milim milim tesis etmeye çalışan düzen, gerçek hayatta neden böyle davranmıyor? Veya buna olanak var mı? Hayattaki pozisyonları geriye sarabiliyor muyuz? Hayır!

HAKİM VE HAKEM AYRILMAZ

Genel toplamdaysa hakimin neyse hakemin de odur. Adaleti arama konusunda tutarlıysanız bunu hayatın her kompartmanında kovalamak zorundasınız.
Bir işinsanı adil bir rekabet ortamında büyümüşse, yönetici olduğu futbolda da bunu talep etme hakkına sahiptir. Ancak iş hayatında düştüğü ofsaytları görmezden gelinmişse onun futbolda "Adalet" diye bağırması samimi bulunabilir mi?
Tüm bunların dışında hakemlerin neden bir standardı yok? Sezon başı ve ortası sürekli eğitim aldıkları halde ve hepsine tek ağızdan aynı şey anlatılmasına karşın neden bariz bir pozisyonu farklı yorumluyorlar?
Bir hakem, Fenerbahçe'nin Malatya'da Emre ile kullandığı penaltıda kalecinin ihlalini göremezken, bir diğer hakem İzmir'de Fenerbahçe kalecisinin ihlalini nasıl görüyor?
Sanırım hakemler maçlara bizim sahip olduğumuz normal gözlerle bakmıyor. 'Vaziyete göre gözler'le bakıyorlar. Buna da ya kendileri ya da bağlı bulundukları MHK'nın dayatmaları neden oluyor.
Ve bir tuhaflık daha... Bir yanda yanlış karar veren bir hakem (Mete Kalkavan), diğer yanda doğru karar veren (Abdülkadir Bitigen) ... Ve kamuoyu doğru karar vereni yargılıyor. Biz doğru kararı vereni (Bitigen'i) eleştiriyoruz; "O halde Kalkavan niye penaltıyı tekarlatmadı" diye... Onu Kalkavan'a sorun ama Bitigen'i alkışlayın....


----------------------------------

AMA AVCI, KANMA SAKIN


Beşiktaş tribünleri, takım zirveye çıkınca Abdullah Avcı'yı alkışlayarak selamladı. Oysa 6. haftada istifaya davet etmişlerdi.
Bu da skora bağımlı taraftar kültürünün çarpıcı örneklerinden biri.
Oysa oyun kalitesi ve uzun vadede sonuç verip vermeyeceğine bakmalı.
Bugün zirveye çıkan Beşiktaş'ın oynadığı oyun, 6. haftada 16. sıradaki Beşiktaş'ın oyunundan fersah fersah ileride değil. Elbette Avcı, pas oyununu biraz azalttı ve dikine opsiyonları artırdı ama toplamda henüz şampiyon takım oyunu çıkmış değil.
Ancak skorlar alındığı için taraftar renk değiştirdi.
Avcı'ya tavsiyem, o protestolara aldırmadığı gibi bu alkışlara da fazla kanmasın. Zira bu skorcu yaklaşım iki maç kötü gidince yine tersine dönecektir. Üç büyüklerin iklimi gece gündüz gibidir...

---------
KOÇ VE YANAL ZORAKİ ORTAK

Fenerbahçe, transfer haberlerinden şimdiden şampiyon! Devre arası gelecek ve gideceklerin haddi hesabı yok! Oysa ne oluyor yahu! Ersun Yanal ile 1 yılda gelen gidenin haddi hesabı yok.
Geçen sezon devre arasında 5 isim geldi, 6'sı gönderildi.
Bu sezon başında 14 isim geldi gençler dahil 18 kişi gönderildi.
Etti size 43!
Ve daha bunun devre arası var.
Bu kadar sirkülasyon iyi değil. Takımların en büyük ihtiyacı kalıcı bir omurga oluşturmak. Mevzu yerli yabancı değil. Sürekli al sat kulüplerin dengesini bozdu.
Sadık, Tolgay, Rami, Zajc, Ferdi... Bu isimler ne gürültüyle alındı.
Fenerbahçe'de asıl sorun şu: Başkan Ali Koç ile teknik direktör Ersun Yanal arasında bir gönül bağı yok. Bu ilişki, tribünlerin dayatmasıyla oldu.
Fenerbahçeli muhabirlerin yazdıklarına çizdiklerine bakınca tribünleri de Yanal'a yakın sosyal medya hesapları yönlendirdi.
Koç, son dakikaya kadar başka hocalar için, (örneğin Conte) uğraştı ama olmadı. Ve sonunda Yanal'a "Evet" demek zorunda kaldı.
Yanal yapı olarak çok kırılgandır. İstedikleri olmadığında oyuncusuna bile küsen bir teknik direktördür.
Hasılı Fenerbahçe'de evvela başkan ve hocanın samimiyetle birbirine sarılması lazım. Ha bu duygu oluşmuyorsa da gereği yapılmalı ki bu kulüp için daha doğru olur.

---------------

O ESKİ TERİM'DEN ESER YOK


80'lerin sonu 90'ların başında özellikle Mustafa Denizli sık sık tekrarlardı: "Bu tempolu oyunumuzu 60 dakikaya kadar çıkartırsak, çok iyi yerlere geleceğiz."
Bakıyorum bugün o günlerin de gerisindeyiz. Özellikle de Galatasaray namına.
Fatih Terim, artık takımını değerlendirirken 'mücadele' kelimesine sığınıyor.
Takım puan kaybetse de "Bu mücadeleyi göstersinler yeter" deyip duruyor. Oysa yetmiyor.
PSG maçından beri bu söylem iyice yerleşti Terim'in diline. Son Brugge ve Trabzon maçlarında da hoca mücadeleyi beğendiğini söyledi. Ligin ilk devresinin sonu geldi ve biz Galatasaray'dan henüz şahane bir maç izleyemedik. Malum ligin ikinci devresi de şu söylem tedavüle sürülür: "Bundan sonra iyi oyun beklemek doğru olmaz, önemli olan kazanmak..."
Böyle oyunun içinden kısım kısım mücadelelerle çok fazla yol alınmaz. Nitekim Şampiyonlar Ligi'ndeki vizayet ortada.

Senin için hazırladığımız haberler