"Giuliano’yu çözemedim"

04.10.2017 - 18:58 | Son Güncellenme: 04.10.2017 - 18:58

"Giuliano’yu çözemedim"
Ne ekersen onu biçersin... Galatasaray transfer ayında ektiklerini, şimdi ligde biçiyor. Aldığı kim varsa “takır takır” oynuyor.
Ne oldu “uyum sorunu”... Hazır oyuncuyu alırsan, geçen yılı ıskalamayan ve geride kalan o sezonu oynayarak geçiren futbolcuyu transfer edersen “uyum sorunu” kandırmacadan öteye gidemez. Bizim kulüpler her karavana atışında “uyum sorunu”nun arkasına saklanıyorlar ve camialarını kandırmaya çalışıyorlar.
Galatasaray’ın da her kulüp gibi geçmiş yıllarda bundan dili yandığı için bu sezon “yoğurdu gerçekten üfleyerek” yediler. Yanmayalım, yanılmayalım diye çok titiz davrandılar. Sonuçlar ortada... İlk yedi haftada “tam isabet”... Başkan Dursun Özbek, teknik direktör Igor Tudor, sportif direktör Cenk Ergün ve scout ekibinden oluşan ekip gerçekten iyi ve titiz çalıştı.
Tudor’a hangi mevkilere ve nasıl bir özelliğe sahip olan oyuncular istediği soruldu. Tudor sağ bek için “pas organizasyonu olan”, stoper için “topu iyi oyuna sokan”, orta sahanın patronu için “duran değil, koşan 10 numara”, santrfor için de “ele avuca sığmayan” şartını ileri sürdü.
Tudor’un önüne her mevkide üç alternatif kondu. Sportif karakterleri dahil, her türlü özellikleri en ince ayrıntısına kadar incelenen ve rapor haline getirilen her mevki için üçer alternatif...
Galatasaray sol bek için Asamoah dışında istediği kim varsa aldı. Sonuçlar ortada... Alınan adamlarda hayal kırıklığı yok, hatta yanılgı ve beklentinin gerisinde kalma bile yok. Üstelik kısa sürede takım oyunu öyle bir yerleşti ki, saha içinde “yıldıza dayalı düzen” kalmadı. Tudor’un iradesi ve başkan Dursun Özbek’in tam desteğiyle Florya’yı yıllardır kurt gibi kemiren futbolcuya dayalı düzen de kalmadı.
Hiçbir başarı rastlantı olamaz. Galatasaray iyi takım kurmanın, transferi erken tamamlamanın, geçen yılı yatarak değil, oynayarak geçiren hazır oyuncuları almanın, gerek Florya’da, gerekse saha içinde futbolcuya dayalı düzeni kaldırmanın, her şeyden önemlisi çok iyi ve disiplinli çalışmanın meyvelerini topluyor.
Fenerbahçe-Beşiktaş maçında Ali Palabıyık, Fenerbahçe’nin Akhisar maçında Bülent Yıldırım, Galatasaray’ın Karabük maçında Alper Ulusoy, Beşiktaş’ın Trabzonspor maçında Fırat Aydınus adeta “skandal” kararlar verdiler. Şimdi bu hakemler üçer-beşer hafta dinlendirilecekler. Daha ligin 7. haftasında bu kadar deneyimli hakemi “çürüğe” çıkarırsanız, ligin 27. haftasında maçları yönetmek için hangi hakemleri bulacaksınız?
Fenerbahçe’de başkan Aziz Yıldırım cezalı… Asbaşkan Önder Fırat cezalı... Genel sekreter Mahmut Uslu cezalı... Futbolun patronu Ali Yıldırım’a da cezanın yolda olduğu iddiaları var.
Bu kadar sert çıkış, bu kadar öfke, bakıyorsunuz, değişen bir şey yok. Üstelik cezalar yanlarına kâr kalıyor. Fenerbahçe’yi yönetenler, Fenerbahçe’nin çıkarları için acaba başka yöntemleri deneyemezler mi?
Fenerbahçe’nin büyük umutlarla aldığı Giuliano’yu çözemedim. 6 maçta iki penaltı golü var, rakip kalelere tek isabetli şutu yok. Orta kenar gibi oynuyor.
Buna rağmen rakip bekin bindirmelerini hiç kovalamıyor. Takımı hücumdayken kenardan tek orta yapamıyor. Her fırsatta içeri girmeye çalışıyor. Ve bu görüntüsüyle en azından şimdilik beklentilerin gerisinde kalıyor.
Fenerbahçe yenildiği Akhisar maçında rakibine oranla iki kat daha fazla pas yaptı. Top ayağında rakibine oranla iki kat daha fazla kaldı. Buna rağmen maç boyu rakip ceza alanına sadece beş kez girdi, isabetli bir şut attı ve “sıfır” pozisyonla maçı tamamladı.
Demek ki bu kadar pas yapmanın, ayağında bu kadar fazla top tutmanın sonuç almak adına pek de fazla bir katkısı yok. Fenerbahçe bu kadar bıktırıcı pas yapmaktan vazgeçmeyi, öne ve rakip savunmanın arkasına top atmayı, hızlı hücuma kalkmayı deneyemez mi? Çok mu zor bu?
Beşiktaş son iki yılın şampiyonu... Şampiyonlar Ligi’nde geçmiş yıllara oranla çok daha güçlü ve çok daha şanslı... Tribünlerinde olağanüstü bir seyirci coşkusu ve desteği var. Paralar ödeniyor.
Takımın yıldızları “ego” sahibi olsalar bile ortak çıkarları var. Takım kazandıkça kendileri de kazanıyor. O zaman Şenol Hoca da, futbolcular da biraz daha sakin olamazlar mı? Gerilim Beşiktaş’ı teslim alırsa, bu işten kârlı çıkan olmaz.
Beşiktaş’ta son maçta Quaresma, Atiba, Oğuzhan yoktu, sahadaki Beşiktaş, Beşiktaş gibi değildi. Şenol Hoca cezası nedeniyle tribündeydi, soyunma odasında yoktu, “kıyamet” koptu. Bu, şunu gösterdi. Bazılarının varlığı, yokluğunda çok daha iyi belli olur.
Trabzonspor, ligin ilk yedi haftasında attığından bir eksiğini yedi. Atmakta sorunu yok. Ligin en fazla gol atan takımlarından biri... Ama en fazla yiyenlerinden de biri... Trabzonspor transfer döneminde iyi bir stoper almak için son güne kadar çok uğraştı ama alamadı.
Şimdi bunun faturasını ödüyor olmalı... Ancak bu stoper eksikliği, iki bek Pereira ile Mas’ın yeni sezona kötü başladıkları, Uğur Demirok’un kulübeye kadar gerilediği, Durica’nın istenen performansta olmadığı gerçeğinin üstünü kapatmamalı... Artık kaleci Onur mucizeleri de olmadığına göre, Trabzonspor savunma anlayışını yeniden örmek zorunda...
Mesleğe başladık bitiriyoruz, daha şu Manisa Stadı’nda düzgün bir zemin görmek kısmet olmadı. Tam bir “utanç” zemini ve burada Süper Lig maçı oynanıyor. Hep söylüyorum, federasyonun yerinde olsam kimin zemini kötüyse, maçını bir başka statta oynatırım. Görelim bakalım o zaman zeminleri düzeltiyorlar mı, düzeltmiyorlar mı?
Süper Lig’in her maçını izliyorum. Birinci lig maçlarının tamamını izliyorum. Özellikle birinci ligde, önde olan, istediği sonuçla maçı götüren takımın oyuncuları, maçın sonları yaklaştı mı, her pozisyonda “ahh- vahh” diye yere yatıyorlar, dakikalarca kalkmıyorlar. Hakem her defasında oyunu durdurmak zorunda kalıyor.
Maç, maç olmaktan çıkıyor. Tempo, mücadele sıfıra düşüyor. Futbolun zevki adeta işkenceye dönüyor. İnsan yaptığı mesleği bu kadar kötüye kullanır mı? Bu yatmalara, kalkmalara bir çare bulunamaz mı? Hakem her pozisyonda oyunu durdurmasa olmaz mı? Birinci ligde bu gidiş gidiş değil... Önlem şart...
Bizim futbol dünyasında “adalet” duygusu çok ciddi bir darbe yedi. Futbolu yönetenlerin “adil” karar verdiğine inanç neredeyse “sıfır” noktasına indi. Verilen ya da verilmeyen cezalar, idare edilenler, hayal kırıklığı yaratan kararlar, kargaşayı ve kaosu da beraberinde getiriyor. Özellikle Disiplin Kurulu’nun, Hukuk Kurulu’nun, Tahkim Kurulu’nun ve temsilcilerin acilen “güvenoyu”na ihtiyaçları var.
Antalyaspor geçen yıl “takım oyunu” ile tarihinin en parlak sonucunu almıştı. Bu sezon takım oyunundan “yıldızlara dayalı” düzene geçti. Yıldızlar “Ben” demeden önce “Biz” demezse o takım oyunundan eser kalmaz. Antalyaspor bu sezon sanki bu sıkıntıyı yaşayacak gibi...
Dilerim, geçen yıl yedinci haftadan sonra atağa kalkmıştı, bu sezon da yedinci haftadan sonra atağa kalkar. Yeni hoca Leonardo’ya, yıldızların takım oyununa katkı vermelerini sağlamak için büyük görev düşüyor.
Bursaspor’da Batalla yoksa, takım da yok. Açıkçası ayıp oluyor. Koca bir takım neredeyse Batalla’nın gözünün içine bakıyor. Siz futbolcu değil misiniz? Sizin de bir kariyeriniz yok mu? Bursaspor’a boşuna mı geldiniz? Çıkın bir maç oynayın da, “Batalla yoksa biz varız” deyin. Bunu Bursalılar da bekliyor, Türkiye’deki futbolseverler de...
Osmanlıspor’un patronu Ahmet Gökçek ile konuşuyordum, takımın o kötü gittiği günlerde... “İnan abi” dedi, “Gelenler gidenlerden daha iyi...” Baktık, İrfan Buz yönetiminde alıştığımız Osmanlıspor, o görüntülerinden ilk işaretleri verdi. Osmanlıspor geçen yıl ligde bir renkti. Bu renkten mahrum kalmayalım.

Zincirlikuyu’da insanların pek de kabullenmek istemedikleri “her canlı bir gün ölümü tadacaktır” cümlesi yazılı... Ben de diyorum ki, her kulüp bir gün hakem hatalarını tadacaktır.

beIN SPORTS

Şansal Büyüka,  BeIN SPORTS'a geride bıraktığımız haftayı değerlendirdi. 

İşte o sözler

Senin için hazırladığımız haberler