AJANSSPOR-HABER
Beşiktaş Divan Kurulu üyelerinden ve eski başkan adaylarından Hürser Tekinoktay, Radyospor'da yayınlanan Sabah Spor programında Radyospor Genel Yayın Yönetmeni Barış Ertül ve Mert Elam'ın konuğu oldu.
Son dakika Beşiktaş haberleri... Beşiktaş Divan Kurulu üyelerinden ve eski başkan adaylarından Hürser Tekinoktay, siyah-beyazlı takımın gündemine dair Radyospor'da açıklamalarda bulundu. Tekinoktay, şu anki Ahmet Nur Çebi yönetimi ve Fikret Orman yönetimini karşılaştırma yaparken Cenk Tosun'u satışından, John Benjamin Toshack, Rasim Kara, Zlatan Ibrahimovic, Sergen Yalçın ve Yasin Sülüm'e kadar dayanan birçok konu hakkında konuştu. Detaylar haberimizde...
AJANSSPOR-HABER
Beşiktaş Divan Kurulu üyelerinden ve eski başkan adaylarından Hürser Tekinoktay, Radyospor'da yayınlanan Sabah Spor programında Radyospor Genel Yayın Yönetmeni Barış Ertül ve Mert Elam'ın konuğu oldu.
Gündeme dair açıklamalarda bulunan Tekinoktay, "Türk futbolu daha da kötüye gidiyor. Bütün ülkelerin futbolları, takımları ve bütün içinde değerlendirilmesi lazım. Ülke ekonomisi, rekabet şartları, yönetim şartları, hür düşünce, özgür düşünce, müteşebbis, yatırımcıların cesaretli olması... Bunlara bakıldığı zaman aslında ülkenin son 20 yıldır grafiğinin düştüğü söz konusu. 10 yıl önceki döviz paritesi, 15 yıl önceki Dolar-Euro endeksine baktığınız zaman Türk parası hızla değer kaybetti, Türk ekonomisi hızla kötü duruma düştü. Büyük parçada problem var, küçük parçalarda da problem var. Acaba küçük parçalar düzelirse büyük parçayı mı düzeltir yoksa büyük parçanın düzelmesi küçük parçaları düzeltir. Burada devlet ve siyasetin gösterdiği maharet kulüpleri ve alttaki parçaları düzeltecek mi, düzeltmeli mi yoksa aşağıdakilerin mahareti mi yukarıdakileri... Bu böyle kısır soru-cevap ilişkisi çıkartıyor.
Bugün pandemi koşullarında bütün yöneticiler, bütün kulüp başkanları birçok serzenişte bulunabilirler. Pandemi koşulları dünya ekonomisine her sektörde sıkıntıya uğrattı, beklenmedik işlerle karşılandı. Fakat birçok sektör dünyada artı performans göstermeye başladı. Perakandecilik, dijital satış... Futbol sektörü burada bana kalırsa dezavantajlı değildi. Futbolun kendi içinde bir dinamiği var. Futbolun endüstrisi, ekonomisi... Nedir? İnsan kaynağının paraya çevirilmesi, altyapılara futbolcu üretimi, futbolcu fabrikaları kurup iyi de izleme ekibi ile futbolcu ticaretinden para kazanabilirsiniz.
Yanılmıyorsam geçen yılın verileriyle Yeni Malatyaspor kulübü 7 milyon Euro ile transferde en çok kar eden ve kazanan kulüp oldu. Yani Yeni Malatyaspor kulübü kar edebiliyorsa ve buna benzer bazı kulüplerin büyük bir kar durumu oluyorsa özellikle 4 büyüklere baktığınız zaman bunların da kar etmesi lazım. Çünkü asıl taraftar kitlesi, ticaret yapabilecek kitle buradaki rakamlar, sponsor bulma vs çok daha fazla. Buna rağmen özellikle 4 büyük kulübün Türkiye'nin en büyük futbol cari açığını veren, ekonomik batağında gezdiği bir aritmetik var.
Tabii hepsi enteresan bir kaotik yapı içinde. 4 büyük kulüp Türk futbol tarihinin en önemli kulüpleri en büyük Türk ekonomisine zarar veren ve yükümlü bir borç yapısı içindeler. Öbür tarafta bakıyorsunuz buna kim çeki-düzen verebilir, Türkiye Futbol Federasyonu. TFF ne yapıyor? Hemen hemen hiçbir şey yapmıyor. Türk futbolu dediğimiz zaman bugün hemen hemen bir vatandaşa sorsanız 'Türk futbolu nedir?' diye. Herhalde hakem tartışmasından akla gelecek başka bir şey yoktur. Buralarda sıkıntı var. Bir kere TFF başta olmak üzere mutlaka gerçek anlamda, futbolun kendi dinamikleriyle futbolu bir ürün olarak kabul etmesi lazım ve bu ürünün kalitesini yükseltmesi lazım.
Pandemi sürecindeki inişlerden-çıkışlardan bahsettiğimiz zaman aslında futbol bir tek tribündeki seyirciye ve maç günü gelirlerinden uzak kaldılar. İnsanlar sokağa çıkamıyor, evinde ve şu anda en iyi tüketilecek ürün futbol oluyor. Bir kere ürüne talip yok. Premier Lig kar ediyor baktığınız zaman. Bir de aslında ürünü satabileceğiniz en iyi zaman. Restoranlar kapalı, dışarı çıkamıyorsunuz, sokağa çıkma yasağı var, maç oynanıyor ve insanlar evinde parayı harcayabileceği birinci temel ihtiyaç futbol. Burada parayı tahsil edemiyorsunuz burada ürünü pazarlayamıyorsunuz o zaman demek ki kötü yönetiyorsunuz. Bunun birkaç ayağı var. Bir tanesi ülke genelinde eşit rekabet şartlarının uzun yıllardır kalkmış olması. Bu bir gerçek ne olursa olsun. Herkes her iş alanında siyasi destek bulmaya çalışıyor.
Bir kere TFF ile Kulüpler Birliği'nin mutlak suretle ayrılması lazım ve zaten ayrı diyeceksiniz ama ayrı değil. Kulüpler Birliği kendi içinden başkan seçemiyor. Genellikle siyasi irade bir işaret etsin istiyorlar ve herkes de ona oy vermek istiyor. Son iki TFF başkanı tek başına girdi başkanlığa. Nihat Bey, daha önce Yıldırım Demiören Bey... Hiç karşılarında futbolu yönetebilecek başka insan yok muydu. Orada da bir rekabet olması lazım. 2-3 başkanın, 4 adayın olması lazım. Vardır mutlaka. Ama o dinamiği kaybetmiş TFF yapısı.
Kulüplerin yapısı da bozulmuş durumda. Bana göre en büyük sorunlarından bir tanesi bu ürüne, futbola kulüplerin sahip çıkması lazım. Aynı Premier Lig'de olduğu gibi kulüplerin şirketleşmesi lazım ve o ligi en yüksek gelirleri elde edebilecek şekilde pazarlaması lazım. TFF'nin de ülke çapında futbol denilen ürünü organizasyonunu yapıp geniş kitlelere yayılması için o da o konumda vazifelerini alması lazım. Şimdi bakıyorsunuz Kulüpler Birliği'nin hasılatı yayın gelirleri değil mi ve buna benzer ürünün kalitesinin artmasıyla birlikte sponsorlukların veya sadece Türkiye'de değil başka ülkelerde de bu yayınların çıkan futbol ürünün satılması, pazarlanması. Kulüpler Birliği'nin böyle bir yetkisi olmadığından bu yetki kimde TFF'de. TFF bu ürünün kalitesini artması için gerekli güven ve yönetimi, iradeyi gösteremediği gibi pazarlamayı da yapamıyor. Türkiye Cumhuriyetlerini de içine alırsak 250 milyon Türkçe konuşan Türk nasyolatesinin olduğu bir bölüm var. Buralarda bu ülkelerde naklen yayınların pazarlanabilmesi lazım. Türkiye'de ama futbolun sorunu her hafta bir hakem kavgasıyla gündeme geliyor. Futbolun sorunu o değil ki, futbolun sorunu yönetilemiyor. Futbol ürününü bir kere güvenini kaybetmiş defolu bir ürün baktığınızda Türkiye'de.
Öbür tarafta Kulüpler Birliği kendi malını pazarlayabilmesi ve satması gelirlerini yükseltmesi lazım. E ürün kötü, kendisi de bu ürünün kötü olmasına aracı oluyor maalesef kulüp başkanları. Çünkü kötü bir futbol federasyonu başkanı seçiyorlar. Öbür taraftan kulüpler de kötü yönetiliyor çünkü genel kurulları kötü başkan seçiyorlar. Şimdi futbol kulüplerinin içinde kaç tane futboldan gelen yönetici var başkan var. Benim bildiğim Alanyaspor'un dışında futbolun içinden gelen bir başkan yok gibi. Onlarda başarılı. Doğru dürüst seyircisi yoktur, doğru dürüst futbolun altyapısı yoktur, futbolcu da yetişmez ama futboldan anlayan birisi geliyor. İşte bu haftaya kadar ilk 2 de lider olup oralara gidebiliyor. Beşiktaş'ın altyapısından genç milli oyuncuları alıyor, 30-33 yaşındaki oyuncuları bonservisle satıyor, doğru ticaret yapıyor.
Kulüpler kötü başkan seçiyor, kötü yönetiliyorlar, o başkanlar kötü TFF başkanı seçiyorlar ve o da futbol kötü yönetiyor. Kulüpler Birliği kendi malına sahip çıkamıyor, kendi malını pazarlayamıyor. Aşağıdaki kargaşadan daha ziyade yukarıdan baktığınız zaman bir kere yönetici defosu yıllardır devam ediyor. Aktörler var aslında. Türk futbolunun içinde 2 tane aktör olması gerekiyor. Bir tanesi şirketler. Geçtiğimiz yılda 400-500 tane şirketler cirolarla 89 milyar tavanlardan başlayan 10 milyar cirolara erişen 400-500 tane var Türkiye'de. Bu şirketler neden futbol sektörüne girmiyorlar. Futbol gıda gibi bir sektör. Büyük bir parça futbol. Dünyada değil Türkiye'de de öyle. Sadece naklen yayın gelirleri TL gibi naklen yayın havuzu var. Burada da paralar kazanılıyor. Bu ortamı niye girsinler ayrı bir şey ama ticaret olarak baktığınız zaman sizin şirketiniz örnek veriyorum 30 milyar kar yapmış. Niye basit bir futbol yatırımıyla şirketleşip bir kulübü aynı Premier Lig'deki gibi kar edebilecek bir duruma getirmiyorlar. Almanya'daki gibi, İtalya'daki gibi. Burada ciddi paralar var. Halihazırda Türkiye'de yayın gelirleri dışında futbol federasyonunun dağıttığı, kötü pazarladığı ve kötü dağıttığı... Dolayısıyla şirketlerin sermaye olarak yatırım yapıp Türkiye'deki futbol kulüplerinin rekabet içine girmediği bir durum var. Onların girmesi lazım bir şekilde.
Onun dışında da futbolun içinden gelmiş, kendini de geliştirmiş, lisanen, dünya görüşü, iş hayatı vs futbolculuk birikimlerinin üstüne koyabilmiş insanların da mutlaka futbol sektörün içinde yöneten statüsünde olması lazım. Eğer siz sektörün dinamiklerini, üretimini, katma değerini bilen insanları dışarıda bırakırsanız sadece müteahhitlerin, inşaat sektöründeki insanların veya başka sektördeki insanların gelip yönetebileceği biri olarak görürseniz futbolu işte zarar eder. Çünkü her sektörün kendi içinde katma değer ve üreten bileşenlerini bilen bir uzmanları vardır. Siz onları dışarıda bırakıyorsunuz. Geliyorsunuz kulüp siyaseti yapıyorsunuz, başka siyasetler yapıyorsunuz, yönetici oluyorsunuz, daha sonra geçici olarak oturduğunuz koltuklarda büyük bir zarar yükünü bırakıyorsunuz ondan sonra da çekip gidiyorsunuz. Burada da problem var" dedi.
Çanakkale'de görev yaptığı dönemle ilgili sözlerine devam eden Tekinoktay, "Biz ilk başlangıçta 20 takım vardı 19. sıraya kadar düşmüştük. Benimde ilk profesyonel deneyimimdi. 6 yıl Beşiktaş'ta görev yaptıktan sonra İstanbul dışına ilk çıktığım yerde çalışma imkanım da çok hızlı başladı lig. Temmuz ortasında sezonu açtık, ben gittim anlaştım. Ve Ağustos'un başında maçlar başladı. Beşiktaş'ta da bu yıl aynı sorun oldu. Eğer ki düzgün bir kamp yaparsanız, ondan sonra hazırlık maçlarıyla bir takımı hazırlayıp aldığınız zaman minimum 2.5-3 ay... Dolayısıyla bu sureyi iyi değerlendirmeniz lazım. Beni böyle bir şansım olmadı ve gider gitmez 1 ay sonra lig başladı. Takımı taımıyorum yani bir de idman yapmamışsınız doğru düzgün. 2-3 haftalık idman bir şey değil. Dolayısıyla ligin ilk yarısı on dokuzunculuğa kadar düştük bir de ekonomik krizimiz vardı o zaman. Fabrikanın takımı desteklediği, sponsor olduğu yerde tabii bütün o kaynak gidince fabrika kapatılmak zorunda kaldı. Takımın ekonomik sıkıntıları başladı ve ben o döneme denk geldim. Ama çok çabuk toparladık, bazı oyuncuları parlatmaya başladık. Okan Koç başta olmak üzere Tolgay Seyhan, Ufuk Ateş... Onları sattık bütün ekonomiyi düzelttik. Çünkü 1-2 tane oyuncu sattığınız zaman 20 kişinin parasını ödüyorsunuz. Bir Okan Koç'u satarak hepsini toparladık. Ligin 2. yarısında 2. yarının puan cetveline göre 3 sırada girdik. Türkiye Kupası'nda 16 yaptık, 6 kez haftanın takımı olduk. 18 yaş ortalaması ve bazı sıkıntılarımız vardı. İyi bir takım kuruldu ve iyi paralar kazanıldı. Okan Koç ile başlayan Mehmet Topal ve Selçuk İnan'a kadar giden yaklaşık 15-20 oyuncudan iyi paralar kazanıldı. Fabrikanın desteğine bu sefer fabrikaya destek verilmeye başlandı.
Beşiktaş yönetimini ne yazık ki beğenmiyorum. 59 yaşındayım. Beşiktaş'ın 117 yıllık bir tarihi var. 118. yıl oluyor. Bu tarihin hemen hemen yarısını yüzde 50'si hafızamda var. 6 yaşımdan beri Beşiktaş'ın her tarihini hatırlıyorum. Bir de içinde olduğum bir süreç var. Hocalık yaptığım, tribünde olduğum, kongre üyesi olduğum. Yıllarca antrenörlük yaptıktan sonra az önce söylediğiniz gibi mahkemelerde ibra etmediğimiz bir başka fotoğraf bir 15 yıllık dilim var. 69 yılın 53'ünü dün gibi hatırlıyorum. Beşiktaş yönetimi sadece Fikret Orman kavgası yaptı. Her çıktığı televizyona, her çıktığı divan toplantısına elektrik parası ödeyemiyoruz, bunu yaptılar diye 6 ay geçti. Sergen de tüm bu faktörlere rağmen Beşiktaş'ın her zaman büyük takım olduğunu, Beşiktaş'ın her zaman şampiyonluğa oynayacağını her fırsatta konuştu hatırlarsanız. Bizler de sporcularımızı öyle yetiştirdik. Bunlar bir gelenek. Baba Hakkı'dan Süleyman Seba'ya... Onun ekolünden altyapıdaki öğrenim, yetiştirme, tedrisat bugüne kadar gelen Sergen de o yapının bir parçası. Beşiktaş formasını çıkarsanız ilk 3'e oynar. Beşiktaş PAF takımını çıkarsanız ilk 3'e oynar. Biz her zaman futbolcularımıza bunu verdik. Beşiktaş'ın büyük camia olduğunu söyledik.
Sergen de bunu şu andaki mevcut yöneticilere anlatıyor. Şimdi geçtiğimiz ilk yılın 6 ayı sezonun tamamı Fikret Orman - Ahmet Nur Çebi kavgası dinledik. Ve sezonun bitmesiyle birlikte 'Seni Bırakmam Kampanyası' yine 70'li yılların başındaydı buna benzer 'Kibrit Kart Çak Kampanyası' oldu. O zaman böyle naklen yayını yoktu, sponsor yoktu, futbolcu satışı yoktu, bonservisten para kazanamıyordum. Hiçbir gelir yoktu. Bugün bir sürü gelir var. Siz bugün gelir yaratmanız lazım. 50 yılda bir sefer olmuş o. Bu nereden geliyor, bu nereden geçiyor önce? Sahadan geçiyor. Oynayacaksın, gol atacaksınız, şampiyon olacaksınız veya şampiyon olamıyorsanız da Şampiyonlar Ligi'ne gideceksiniz gruplara kalacaksınız. Çünkü oradan ciddi para geliyor ve sponsorlarda arkasından geliyor.
'Seni Bırakmam Kampanyası' ile uğraşırlarken SMS'le takım sezon başı kampa girmedi, antrenör Hülya Avşar ile SMS kampanyasında televizyona çıktığı zaman Sergen Yalçın... Tabii yönetim çıkartıyor onu da. Bizim Şampiyonlar Ligi'nde karşılaşacağımız PAOK takımı 2. hazırlık maçını yapıyordu. Biz Şampiyonlar Ligi'ne PAOK maçına çıktığımız gün futbol şube sorumlusu mre Kocadağ saha röportajında eksiklerimiz var diyordu. Ya siz Şampiyonlar Ligi'ne çıkarken en büyük hasılatınızı, borçlarınızı, en büyük gelirleri yaratacağınız müsabakaya çıkacakken o futbol şubesinin başındaki kişiler eksiğimiz var diyebilirler mi? Kaldı ki Beşiktaş takımı hiçbir zaman sahaya eksik çıkmaz. Beşiktaş formasını giyen o takımı o kulübü o armayı en iyi temsil ediyordur zaten. Formanın içi boş diyebilir misiniz? Hem sizin beceriksizliğiniz var hem de armayı ve formayı ne kadar büyük olduğunu bilmiyorsunuz siz. O röportajı dinleyen futbolcu, o havayı soluyan futbolcu daha da performans bekleyebilir misiniz? Bekleyemezsiniz. Ama şöyle de bir gerçek var. Sizin her şeyden sorumlu olmanız lazım.
Siz bu müsabayı hazırlayacak ne kadroyu kurdunuz, çünkü Beşiktaş takımının geçtiğimiz sezon 7-8 tane oyuncusu gitti. Boateng, Burak, Elneny vs... Hemen hemen ilk 11'deki 7 tane oyuncu gitti. Ve siz bu ilk 11'de 7 oyuncu gitmişken yerlerine adam koyamadan Şampiyonlar Ligi'ne gittiniz ve 30 dakikada 3 gol yiyerek elendiniz. Takım hazırlık maçı yapmazsa, kadroya kuramazsai kamp yapmazsa, motivasyon ve hedefiniz Şampiyonlar Ligi olmazsa orada gidersiniz. Beşiktaş lige de kötü başladı ve ilk 8-9 hafta ligin en çok gol yiyen takımıydı. 13-14. sıralardaydı. O da bir teknik adamın ihtiyacı olan kampa gireceksiniz, hazırlık maçları yapacaksınız o süreç yaklaşık olarak 1.5-2 ay.
Ancak Sergen kendisine verilmeyen imkanları müsabaka ortamları yaşarken takımını geliştirdi, takımının istediği futbolu sahaya sergilemeye başladığı zaman aradan 2 ay geçti. O yapılmayan hazırlık dönemini kendisi yarattı. Şimdi baktığınız zaman Sergen faktörünün dışında yönetimin hakikaten hiçbir görevini yerine getirmediğini görüyoruz. Orada da şöyle bir konu var; ibra etmediler. Ama zaman aşımına giriyor, hukuki süreci takip etmediler, işlemleri başlatmadılar. O zaman niye ibra etmiyorsunuz. Tribünlere oynuyor çünkü. O zaman siz tribünlere oynamayı bırakın o zaman sahada oynayın. İyi takım kurun iyi yarışın. Bütün yük Sergen'in üzerine verilmez.
Sergen'den başka hiç kimse yok Beşiktaş yönetiminde. Nasıl başarılı bulabilirsiniz? Sürekli küçülmekten dönen bir fotoğraf çıkıyor. O da şuradan oluşuyor. Bütçemiz, bütçemiz, bütçemiz... Giderlerimizi azaltmamız lazım. Bütçe demek gider demek değil. Bütçeyi hiçbir zaman Beşiktaş yönetimi gelir olarak görmüyor. Gelirleri artıracaksınız bütçeniz olacak sizin. Giderleri kısarak bütçe elde edemezsiniz. O başka algoritmadır. Mesela Fikret Orman yönetiminde bir takvim yılında Beşiktaş 2 Şampiyonlar Ligi'nden 85 milyon Euro, bir de Cenk'in satışıyla beraber 110 milyon Euro gelir elde etti. 110 milyon Euro çok ciddi bir gelir. Siz bütçeyi gelir yaratarak yükselteceksiniz. Giderleri kemer sıkarak yükseltemezsiniz. Aksine cironuz hep düşecektir. Burada da bir yanlış içindeler, sportif işletmeyi bilmedikleri için.
Fikret Orman yönetimi şu anki mevcut yönetimden çok başarılıydı. 2 şampiyonluk, stat falan yaptım diyor ya Fikret Orman hani ben onu söylemiyle bunları tekrar etmeyeyim ama şu var. Beşiktaş takımı Şampiyonlar Ligi'nde ciddi başarılar elde etti. Porto'nun, Leipzig'in olduğu gruptan lider olarak çıktı. Ama ne olursa olsun iki yönetimi mukayese ettiğiniz zaman Fiket Orman yönetimi Beşiktaş tarzı olarak da rakiplerimiz Fenerbahçe, Galatasaray'dan baktığınız zaman ağlayan, sızlayan, yakınan, devamlı şikayet eden değil, devamlı hedef koyan bir yönetim modeli vardı. Fikret Orman, Beşiktaş'ın büyüklüğünü Sergen'in yöneticilere anlattığı gibi hiçbir şey yaşanmadı Fikret Orman zamanında. Mukayese edecek olursak bana göre Fikret Orman'ın başarılı olduğu kısımlar vardı ama başarısız olduğu kısımlar daha fazlaydı. Nitekim istenmeyen bir şekilde bırakıp girmek zorunda kaldı.
Bugün Sergen'in yapmış olduğu büyük bir performans bu yönetimin muhasebesi olamaz. Orada önemli bir şey daha söyleyeyim. Biz Sergen Yalçın'ın ben Fikret Orman ile seçimle biter bitmez 13 veya 14 mayıs 2019 tarihinde ismini hiç vermemiştim. Sözcü gazetesi ile röportaj yapmıştım. Bana 'Hangi hocayla çalışacaksınız' diye sordular, çünkü Türk hoca olacağını söylemiştim. John Toshack ve Rasim hoca da sportif direktör olacak demiştim. Rasim hocanın da ismini vermedim o dönem Beşiktaş siyasetine karışmasın diye. İlk görüşüp anlaştığım hoca Rasim hocaydı sportif direktör olarak. John Toshack'a söyledik bir de. John Toshack ile anlaştıktan sonra. Fakat Türk antrenör ile çalışacağımı söyledim ve isim vermedim. O zaman sadece Galip Öztürk röportajı yapan arkadaş isim almaya çalışınca biz kendi Zidane'mızı yaratacağız dedim. Yani Sergen'in kopyasını verdim. Seçimden sonrada Sergen Yalçın ile çalışacağım dedim. Rasim Kara da olacak, yardımcısı ise Yasin Sülün olacaktı. 2 tane Beşiktaş kaptanı.
O zaman Fikret Orman bizim Sergen Yalçın anonsumuzu ciddiye almış olsaydı, Abdullah Avcı yerine Sergen Yalçın ile anlaşmış olsaydı Beşiktaş'ta Fikret Orman da görevini bırakmamış olurdu ve şu anda para kazanırdı ve iki şampiyonluk koyardı üstüne. Çünkü Fikret Orman'ın ne yazık ki vizyonu eğer ki Sergen ile birlikte çalışmış olsaydı Beşiktaş'ı daha ileri taşırlardı Ve sezona Sergen ile başlanmış olsaydı Abdullah Avcı kusura bakmasın, teknik olarak da bunu izah edebiliriö. Biz antrenörlüğü bıraktığımızda Avcı yeni başlamıştı. Dolayısıyla ikisi arasında fark var. Sergen zaten takımı 30 metre ileri taşıdı, hücum organizasyonlarını hepsinde ceza alanı 4 veya 5 beyaz ile oynadı. Abdullah hocanın takımı da 1.5 beyaz ile hücum ediyordu. Sergen faktörü daha fazlaydı. Fikret Orman bizim anonsumuzdan sonra Sergen'e gitmiş olsaydı Beşiktaş bugün şampiyonluk kupalarına iki tane aha koymuş olurdu. Takım iyi desteklenecekti, iyi kurulacaktı. Çünkü Fikret Orman deneyimli. Şu anda çok büyük puan farkı yapmıştı.
İşin kırılma noktalarından Fikret Orman'ın 2 tane yanlış hareketi oldu. Bir tanesi Bayern Münih ile eşleştiğimiz zaman Şampiyonlar Ligi'nde 1. çıktığımız zaman Cenk Tosun'u pazarlamaya başlamak oldu devre arasında. O zaman dedik ki Bayern Münih'i eleyebileyecek güçte dedik Beşiktaş. Neden? Bayern'in savunması çok ağırdı. Dolayısıyla Bayern'in kadrosunda Lewandowski varken gitti Sandro Wagner'i aldı. Siz Lewandowski'nin önünde gol atmış Cenk'i pazarlıyorsunuz. Halbuki bizim takımı güçlendirip Bayern Münih'i eleme hedefimiz olması lazımdı. Nitekim o Bayern Münih'in savunmasını 2.5-3 ay sonra Koreliler Dünya Kupası'nda elediler ve gruptan çıkamadı Almanya. O zaman ağırdı ama bugünkü Bayern Münih çok iyi. Bayern Münih'i eleyebileceklerini hiç düşünmediler.
Çünkü o yılda Fikret Orman sezona başlarken bizim hedefimiz UEFA Kupası diyerek başlattı. Ama takım Orman'ın önünde vizyon ve hedef yükseltti. Zaten Sergen'e de gitmiş olsaydı tribünleri de arkasına almış olacaktı. Ama Avcı modeli entreg olamayacak bir model. Biliyorsunuz Abdullah Avcı da Orhan Ak ile geldi o da ayrı bir kriz yarattı. İlk 6-7 hafta Beşiktaş dibe oturdu. Küme düşme potasından dolaşmaya başladı ve Orman bırakmak zorunda kaldı. Sergen ile devam etselerdi bugün devam ederdi.
Mesela Cenk'i o dönem pazarlıyorsanız 22, 23 milyon Euro'ya satıyorsanız onun yerine iyi bir oyuncu koymanız lazım. O zaman da dedik ki 'Zlatan Ibrahimovic'i' alın. Çünkü dünyada en iyi ortayı yapan Quaresma'ydı. Gitti Vagner Love'ı aldı. O zaman Amerika'da oynuyordu Ibrahimovic ve Milan almak istiyordu. Hatta dedim ki Milan vazgeçerse bu fırstı kaçırmayın. 3.5 milyon Euro 6 aylığına Milan'dan para istedi Ibrahımovic ve Milan o parayı vermedi, Ibrahimovic tekrar Amerika'ya gitti. O sırada Beşiktaş; Mustafa Pektemek, Vagner Love, Negredo, Mert Can Çam, Lens'e o Beşiktaş ödediği parayla 3 tane Ibrahimovic alırdı. Oradan bir şampiyonluk daha çıkardı. Ama 4 tane aldılar bir tane Cenk etmedi ve daha çok para harcadılar. Bir kırılma noktasıydı bir de Sergen'di Fikret Orman'ın.
Kongre üyesi bir taraftar, "Gareth Bale ismini duyduğum gün ben oy vermeye gitmekten vazgeçtim, çünkü imkansızı vaat ediyorsunuz" sözleri ne de yanıt veren Tekinoktay şu ifadeleri kullandı:
Beşiktaş'ın öncelikle ne kadar büyük bir kulüp olduğunu ne kadar büyük bir camia olduğunu tekrar hatırlamamız lazım. Mesela Galatasaray Jupp Derwall'ı getiriyorsa, milli takımın başına Piontek geliyorsa, Pereira Fenerbahçe'nin başına geliyorsa, Real Madrid'in iki hocası Bernd Schuster ve Vicente del Bosque takımın başına geliyorsa, Beşiktaş'ın altyapısından yetiştirdiği futbolcu İspanya'da yılın futbolcusu antrenörler tarafından yılın en değerli oyuncusu seçiliyorsa, 117 yıllık bir kulübün belli ve özellikle kulübüyle problemi olan ve o problemden dolayı garanti parasını alıp sahaya çıkmayan, golf oynayan, kulüple ciddi bir problemi varken bu futbolcuyu da ilk kez Galler milli takımına alan 17 yaşında babası statüsündeki John Benjamin Toshack aynı zamanda Real Madrid'in efsanesi... Bu sevgili dostumuz girsin bir baksın John Benjamin Toshack kimdir. Bizim sportif direktörümüz olacaktı Rasim Kara ile birlikte. Onu da şöyle ifade ettim ben John Benjamin Toshack'ı refere ederek öyle söyledim. Ben Ali Şen gibi size Gareth Bale'i getireceğim demedim.
Bunu bana söyleyen sevgili hocamız, alınmasın sempatik bir hocamız var Yılmaz Vural. Yılmaz Vural dese; arkadaşımız der ki 'arkadaşımız bizle dalga geçiyorsunuz.' John Benjamin Toshack'ın dalga geçilecek ya da ciddiye alınmayacak birisi değil, semtin ağabeyi de değil. John Benjamin Toshack , Liverpool'da İngiltere'de efsane olmuş, Galler'de efsane olmuş, Özellikle Real Madrid'deki gol rekoru kırarak şampiyonluğu bugün hala egale edilememiş. 2 dönem Real'de çalışmış, İspanya Kralı'nın arkadaşı, Emilio Butragueño takım kaptanı.. Bu tür ilişkileri olan birisinin oynamayan oyuncuyu verin ben 6 ay oynatacam sonra ben size getirecem. Bu durumlarda para bile verilmiyor. Bize dedi ki Gareth Bale'in problemlari var 2019'un şubat ayında. Onu arzu ederseniz getirebiliriz küçük bir kiralama bedeliyle. Biz dedik ki tabii ki gelsin. Oynamıyor. Aynı bizdeydi geçen yıl Larin gibi. Ama takımda olmadığı için maaşını biz ödedik Larin gitti Belçika'da top oynadı. Dolayısıyla futbolcunun oynaması lazım, yatırımınız sizin.
Bale'in de oynaması lazım. Nitekim o sezon biz seçilmiş olsaydık ve Bale 1 yıl Beşiktaş'ta kiralık oynamış olsaydı bugün Real Madrid'de ilk 11'de oynardı. Eğer Beşiktaş'ta 30 maç oynayan 12 asist yapan 14-15 gol atan bir Gareth Bale, Real Madrid'e hazır dönmüş olurdu. Tabii ki kulüp başkanlarının, sportif direktörlerini Türkiye'deki insanlar tanımıyor 3 gün öncesine kadar. Başkan oldular yönetici oldular bilmiyorsunuz. Beşiktaş'taki sportif direktörü Tapu Kule'deki gümrük memuru tanımıyor. Gareth Bale'i getireceğim diyen kişi İspanya Kralı'nın arkadaşı, Real Madrid'in efsanesi. Siz buna inanmazsanız o zaman siz Beşiktaş'ın büyüklüğünü de bilmiyorsunuz. John Benjamin Toshack dışında da bu işi 2 kişi yapabilirdi. Biri John Benjamin Toshack diğer Jose Mourinho. Mourinho neden yapardı? Real Madrid'de onun da bir forsu var. Özellikle Mendez ile ilişkisi çok iyi ve entegrasyonu var ve nitekim Tottenham'a gitti. Hala parayı Real Madrid ödüyor. Orada da oynamasında problem var. Ama Beşiktaş'ta o formayı giydiği zaman 30-32 maç oynayan bir Bale uçardı burada.
Ayrıca John Benjamin Toshack'ı Beşiktaş gönderdi buradan Real Madrid'e. Yani siz Beşiktaş kulübünü falanca-filanca bir tutmamanız lazım. Dolayısıyla bu arkadaşların da kabahatı yok. Çünkü o kadar vizyon ve bakış açısı küçültüldü ki devamlı küçüğe gittik. Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Alex'in bugün Fenerbahçe'ye gelmesi basit bir şey değil. Alex, Brezilya'nın en büyük yıldızıydı. Hagi öyleydi, Popescu öyleydi. Biz Carev'i aldığım zamanda Carew çok önemli bir futbolcuydu. Keza Quaresma'yı getirdiğimiz zamanda Quaresma Şampiyonlar Ligi kazanmış, Inter'den kupayı aldığı yıl geldi. Sneijder, Drogba... Yani siz Beşiktaş'ı bu kadar küçük görmeyeceksiniz. Ne olursa olsun iddialı olmamız lazım. Spor rekabettir. Hedefleri büyük koymamız lazım. Büyük futbolcularla büyük markalarla büyük kulüpler yaratmak istememiz gerekiyor. Bu kadar iddiasız olup içe kapanıp da iddiasızlıktan da uzaklaşmak doğru bir şey değil.
Adem Ljajic eldeki en değerli oyunculardan bir tanesi ve piyasası olan bir futbolcu. Özellikle Roma-Inter gibi çok üst düzey kulüplerde çok başarılı maçlar oynamış ve hala iyi yaşta futbolcu için. Ona yatırım yapan kulüp 2 yıl içinde para kazanabilir. Adem'in böyle israf edilmesi de çok yanlış. Adem'in sahada olması lazım ve ona para ödeyeceğimize ondan para kazanmamız lazım. Yani üçüncü şıkkı yok Adem'in" diyerek sözlerini tamamladı.