"Fenerbahçe formasını hak eden 3 oyuncu var"

18.05.2017 - 12:02 | Son Güncellenme: 18.05.2017 - 12:02

"Fenerbahçe formasını hak eden 3 oyuncu var"

AJANSSPOR ÖZEL - Açıldığı günden bu yana sporseverlerin büyük beğenisi kazanan S Sport’ta yayınlanan Sabah Sporu Extra programında gündemdeki gelişmeler değerlendirildi. Selçuk Aytekin’in moderatörlük yaptığı programda Radyospor Genel Yayın Yönetmeni Barış Ertül çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ertül’ün S Sport’ta yaptığı açıklamalar şu şekilde:  

Başakşehir hak ediyor bulunduğu pozisyonu. Başakşehir bütçesindeki, tecrübesindeki bir takımın buralarda olması zaten başarı. Fenerbahçe'ye gol atanlara bak; Emre ve Holmen. Kaleci Volkan Babacan... Bunlar büyük takımların eski oyuncuları. Adebayor da 10 yıl önceki Adebayor gibi değil. Başakşehir outlet gibi takım ama benim diyen mağazaya beş basar şu futboluyla. Disiplinli takım, haddini bilen bir takım. Takımın lideri Emre 35 yaşında. Koşuyor, verimli, soğukkanlı, teknik, tecrübe, fizik var. Kaç maçta en çok koşanı sahanın. Fenerbahçe'de yarısı yaşındakilerin halini görüyorsun; pelte gibi yere yığılıyor. Şu takımı yöneten, kuran, antre eden, tecrübesiz takımı bütün kulvarlarda kafaya oynatan Abdullah Avcı'yı nasıl takdir etmeyeceksin? 

Son 20 dakikada yazıklar olsun dedim. Başakşehir, 3'ü de yese yine takdir ederdim Elense de başarılı zaten. Son 20 dakika o ne hal Fenerbahçe'de? Yazıklar olsun dedim sizin aldığınız paralara. Bir tek; Volkan'ı, Topal'ı ve Kjaer'i ayırıyorum. Kjaer, Topal ve Volkan zaten maçı izlediğinde ortaya çıkan adamlar. Bu formanın hakkını veren oyuncular. Karşı tarafta ise görevini yapan, takımın liderliğini yapan aynı zamanda rakibine de üzülen bir Emre var. Hem vefası var, arkadaşları olan rakipleri var. Geleceği de o kulüpte ve bunu da yaşıyor. Maç mı satıyor, Fenerbahçe'nin ipini çeklenlerin başında geliyor.

Ozan futbolcu mu diyoruz, zayıflamak için mi, kardiyo için mi sahaya çıkıyor belli değil. Hocayla takımın bağı kopmuş, takımda fizik yok, özgüven gitmiş. Veteranlar gibiler zaten. Bireysel bir sorumluluk olur en azından. 3 oyuncu hariç biraz da mı utanmıyorsunuz? Uzatmalar da dahil, Başakşehir büyük takım olmuş. Fenerbahçe dayanmaya çalışan, vur gitsin yapan, 3 dakika nasıl soluklanırımın hesabını yapan  bir anadolu takımı gibi ve orası Fenerbahçe stadı. O profil gelince, seyirciler de Fenerbahçe taraftarı gibi davranmıyor.

Ben Kadıköy Anadolu Lisesi'nde okudum. Biz çocukken okulu kırar, antrenmanlara ve maçlara giderdik. Bilet alacak paramız olmadığı zaman stada giderdik, son 20-25 dakika kapıları açarlardı. Şimdi kapıları açmıyorlar, içerdekiler de kaçar diye. Dışarıda bekleyen taraftar dediğim de 10 bin kişi falan. Son 20 dakika açıyorlardı kapıları. Gidenler şimdi taraftarlık görevini yapmaya gidiyor. Görevimi yapıp gideyim diye düşünüyor. Biraz taraftar gelmiş maça dün. Futbol şubesini bitirdi Aziz Yıldırım. Egolarıyla bitirdi. Getirdiği hocaları nasıl gönderdiğine bakın. Ben varken buraya giremez dediği isim, alternatifi olmayan Aykut Kocaman. Aykut Kocaman başarılıydı gönderdi. Ersun Yanal başarılı oğlu başarılıydı, gönderdi. İsmail'le bile şampiyon olurum, hoca önemli değil diyerek, İsmail'i aşağılayarak göreve getirdi. Son gelen Advocaat'ın da hali ortada. Hollanda'ya gidecek ama burada kontratını bitirmeye çalışıyor. Yine de en aklı başında konuşan kişi Advocaat. Fenerbahçe'nin çıplak gerçeğini yüzüne vuran Advocaat. Bugünden el olan ama en senden yana konuşan Advocaat. 1.5 milyar TL'lik borcun hepsi futbol şubesinden dolayı. Oyunculara verilen paralar, hocalara verilen paralar. Kimse amatör branşlardan bahsetmesin. En önemli oyuncuları ezeli rakiplerine bedavaya kaptırıyorsun. Algı yönetimiyle pazarladınız, Göknan ve Caner'i kötülediler. Gelen İsmail'in, giden Gökhan'ın halini görüyoruz. Bu oyuncun hakkını vermedin, hep ceza verdin. Sevgiyi tükettin. Gökhan için "ne yaptı ki? dedi, bu kadar özveriyle oynanayan oyuncuya. Siz her sevgiyi tükettiniz. Dünkü özeti bu Fenerbahçe'nin. Fenerbahçe'nin ölüsü Kadıköy'de 2-2'den 5-2 yapardı maçı 30 dakikada. Şu haline bak Fenerbahçe'nin. Fenerbahçe paragrafındaki okunması gereken durum bu. 

Kadın basketbol takımına üzülmesinler, kızmasınlar. Ucu ucuna kaçan bir şampiyonluk var. Konuşulması gereken, Fenerbahçe'nin futboldaki ağlanacak halidir. Fenerbahçe ile Yakın Doğu'nun kadrosu yakın biribirine. 2-2 oldu seri, 4 maç da tek haneli farklarla, son 20 saniyede bitti. Bazıları son topta, son molada koptu. 7-8 sayı fark oldu en fazla. Son maç; son dakikaya, son topa kalacak dedik. Son topa kaldı. Fenerbahçe aldı derken, Yakın Doğu öne geçti. Son top Fenerbahçe'de mi? Evet. Faulü atsa kazanıyor mu? Evet. Faulün birini kaçırsa, uzuyor mu? Evet. İkisini kaçırıp ribaundu alsa ve atsa kazanıyor mu? Evet. Var oğlu var. Son 15-20 saniye belirledi işi. Bu kadar güzel bir seri için iki takımı da kutluyorum. İKisi de şampiyon benim gözümde. Kaybeden de kazanandır bu yolda. Fenerbahçenin üzüleceği yer, futboldaki başarısızlıktır.

Başka kulüpler aleyhine malzeme toplamak için diğer sporları izlemek olmaz. Böyle taraftarlık olmaz. Medeni ülkelerde insanlar 4-5 spor takip ediyor, 2 tane de spor yapıyor. Biz sporu yarım yamalak takip ediyoruz. Kendi kulübümüzün egolarına ne kadar malzeme toplarız diye izliyoruz. Son zamanlarda açık kanallar sayesinde biraz sporsever olmaya başladık. Voleybol seyredilmeyi hak ediyor. Voleybol Türk sporunun en başarılı takım sporu. Basketbol da voleybolla rekabet ediyor. Yakın Doğu'nun Avrupa şampiyonluğu, Fenerbahçe'nin başarısı. Erkek basketbolda Efes, Daçka ve Fenerbahçe'nin performansları. Futbolun kötü mü olması lazımdı bunları fark edene kadar. Futbol da iyi olmalıydı, diğerleri de. Fenerbahçe seyircisi basketbola gidiyor, futbol boş kalıyor diye düşünülmesn. Fenerbahçe 50 bin kişilik stadı da doldururur, basketbol maçını da ama Fenerbahçe taraftarı artık bıkmış futbol tarafından.

Fenerbahçe finalleri kaybediyor değerlendirmesine katılmıyorum. Kazanan şubeler olmasalar burada olmazlar. Fenerbahçe ligde genelde 1 ve 2. oluyor. Hep buradalar. Kaybederken kazanırsın da, kazanırken kaybedersin de. Camia kazanan bir camia. Fenerbahçe'nin Denizli'de kaçan şampiyonluğuyla, Yakın Doğu'ya son saniyede kaçan şampiyonluğu aynı şey değil. 1 sayı gerideyken, serbest atış için top da en doğru isimdeyse ve ikisini kaçırıyorsa; bunun Denizli'de kaçan şampiyonlukla ne alakası olabilir ki? Bambaşka kimyalar, şartlar. Bambaşka sporcular ve spor dalları. Bunların hepsini bir araya koyarsam bu olmaz. 10 senedir Aziz Yıdlrım'ı eleştiriyorum. Bu adam Fenerbahçe için doğru değil dediğimde, bana küfrediyorlardı. Bugün Aziz Yıldırım yanlış diyorlar. Bana küfür ediyorlardı, şimdi Aziz Yıldırım'ı bana şikayet ediyorlar. "Aziz Yıldırım gibi sevgisiz, egosantrik, kulübü malı gibi gören, "kulüp benim siz misafirsiniz" diyen biri olduğu sürece Fenerbahçe'nin hangi işi rast gider?" desem kimse bana bir şey diyemez. "Adam doğru söylüyor" diyen çok kişi olur. Bunları demeye gerek yok. Sporda bu olur. Fenerbahçe taraftarı gelecek Euroleague maçına. "Bizim işimiz rast gitmiyor, ah mı aldık, büyü mü yapıldı, Aziz Yıldırım'dan mı kaynaklanıyor" dese, sahaya o negatif enerjiyi verecek. Buna luzüm yok. 40 kişi sana neyin var dese, akşama hasta olursun. Negatif enerjiye gerek yok. Avrupa'daki büyük takımların da başına neler gelmiş. Büyük kulüpler, başına iş gelen değil; başına iş geldiğinde onunla baş edebilen kulüplerdir. Euroleague açısından Fenerbahçe için olumsuzluk yoktur. 

Her kalecinin penaltılarda bir ritüeli var. Biri üst direğe dokunuyor, diğeri saçına dokunuyor. Biri penaltı noktasına gider, geri geri gelir. Bunun amacı daha önce bu şekilde penaltı kurtardığı için konsantre olmak, ikincisi de rakibi bozmak. Kaleci oyalandığında, vakit geçirmesi penaltıyı atacak oyuncunun aleyhine işler. Nabzı artar, kaleciye kızabilir. Volkan Demirel'in de ritüeli bir yudum suç içmek. Başka durumlar için eleştirebiliriz ama bu taraftan vurmam onu. Üst üste olunca göze battı. Kaleye ağır geçmesi, su içmesi onun ritüeli. Tuttu tutmadı ayrı bir konu. Penaltılara kalınca bir şey diyemezsiniz iki takıma. Babacan da kaçırdı, Demirel de kaçırdı. Bayern de olsa, Neuer de olsa bir şey diyemezsin. Bu konuda Volkan'da bir şey yok. Fenerbahçe'yi Volkan'la eleştirmemek lazım. 70. dakikadan penaltılara kadar giden süre için eleştirmek lazım Fenerbahçe'yi.

Almanlar tehdit mi etti Kerem'i diye haberler çıkıyor. Bierhoff biz teklif yaparız, bekleriz başka da bir durum olmaz dedi. Sözüne itibar ediyorum. Biz son dakika golü mü yedik, Kerem son anda caydıdan önce şunu konuşalım: "Biz sporcu yetiştirmek konusunda ne kadar başarılıyız?". Biz loser (kaybeden) bir ülkeyiz. Nüfusun yüzde 67'si 33 yaş altı olan, 80 milyona giden ülkeyiz. Bizim sermayemiz bu. Konumumuz çok önemli ama asıl cezbeden genç nüfusumuz. Böyle bir ülke sporcu yetiştiremiyor. Almanya'da 6-7 milyon Türk var. Mesut falan hep Türk çocuğu. Hep oradan oyuncu çıkıyor be kardeşim. Bir Altınordu var şimdi bizde. Her şehirlerinde bir Altınordu var Almanya'da. Podolski de başka kökenden geliyor. Başka menşeili oyuncular. Bunlar devşirmiyorlar, bunda gelecek var alalım demiyorlar; orada yetiştiriyolar. 3 yaşında Almanya'ya gelmiş her şeyi orada öğrenmiş. Adam Alman eğitimden, sisteminden geçmiş. Gelmiş bir noktaya ama anası babası Türk. Türkçesi yarım yamalak. Her şeyi Alman; "Made in Germany". Mesut oluyor, Nuri oluyor, Hakan oluyor, Kerem oluyor, gel bizi seç diyoruz yüzsüzce. Onların da damarlarında Türk kanı var, neden olmasın diyor. Orada ikinci vatandaş gibi hissediyor. Alman sisteminin ürünü oldukları için bir yandan da onlara karşı bir vefa duygusu var. Bizi seç diyor Almanlar, tereddütte olmaları normal. Biz Mesut Özil'i seçmelere çağırmışız. Biz seçmeler çağırırken; Löw elinde çikolatasıyla kapısına misafirliğe gidiyor. Löw, Klinsmann'ın yardımısı o zaman. Babası bize mektup yazmış, düşün yakamızdan diyor. Nuri Şahin'i başarılı bir operasyonla Türk takımına aldık. Kaçmasın diye apar topar hazırlık maçı aldık. O maçta oynattık. Daha sonra Nuri Şahin kadroda yok. Almanya'da bir Türk gencisin. Memlekete geliyorsun arada sırada. Almanya'da eğitim aldın, futblu orada öğrendin, Türkçe'den daha iyi Almancan. Seçme daveti geliyor sana. Mesut Özil Londra'da malikanede yaşıyor. Bir Mesut olmak var; bir de ne olacağını bilmediğin bir yer var. Hangisini seçersin? Kerem Demirbay vicdan azabı çekiyor olabilir ama bunu bastıracak güçlü argümanları var. Kerem'i Kerem yapan Almanlar, biz değil. 

Biz masa tenisi takımı yapıyoruz; Koreli alıyoruz, atletizm takımı yapıyoruz Kenya'dan. Bir fotoğraf geliyor, sanırsın Zaytung haberi. Kenyalı'ya atletizm yaptır, Çinli'ye pinpon oynat.. Almanya'dan devşirmeye çalış; son dakika golü de yersin, golü baştan da yersin. Önemli olan zihniyet. Biz sporcu yetiştiremiyoruz. Almanlar nasıl yetiştiriyor? Biz akıllı stat yapıyoruz; daha ne yapalım diyoruz. Onlar anca şampiyonalara katılmaya fotoğraf oluyor. Bu işin teknik tarafı. Spor kültürsüzlüğü ortadayken, oyuncuya nasıl yatırım yapacaksın? Almanlar 20 sene önce o dönüşümü yaptılar altyapılarında. Tribün terörüyle de mücadele ettiler, ırkçılıkla da mücadele ettiler, statlar da yaptılar. Altınordu niye çıkarıyor? Çünkü işi doğru yapıyor. Bizde niye 10 tane, 100 tane Altınordu yok? Bunu imkanı olan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'a sormak lazım. 

Kerem parlayan yıldızlarından Bundesliga'nın. Hoffenheim ona bir şey katıyor, o da Hoffenheim'a. Hoffenheim olmasa, belki bu istatistikleri yapamayacak. Hoffenheim Dortmund ile 3.'lük için kapışıyor. Bayern Bayen tabi ama gerisinde Leipzig. 3.lük için yarışan Dortmund ve Hoffenheim. Bu da Alman futbolunun yansıması. Hoffenheim kasaba takımı, en büyük esprisi Stuttgart'a yakın olması. Proje takımı bu. Son haftaki maçları göre doğrudan Şampiyonlar Ligi'ne katılabilir. Kerem de bu takımda oynuyor. Kaç sene geçti Mesut hikayesinin üzerinden. Futbolseverler, açsın baksın internete. Tüm yazışmalar, babasının mektubu duruyor. Aradan 10 yıl geçmiştir. Mesut'un adı Kerem olmuş o kadar. 10 yılda bir şey değişmemiş. Bizim konuşmamız gereken şey bu.

Senin için hazırladığımız haberler