Sead Dost Halilagic: En iyisi 37'lik Atiba ise bunda sorun var!

01.08.2021 - 21:49 | Son Güncellenme: 02.08.2021 - 14:04

Aykırı kişiliğiyle unutulmaz yabancı oyuncuları arasına giren Sead Dost Halilagic, Beşiktaş'tan Galatasaray'a, Cem Uzan'dan Saffet Sancaklı'ya, Sergen Yalçın'dan Uche ve Högh'e, Mesut Özil'le Mario Balotelli'den Atiba Hutchinson'a kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Sead Dost Halilagic: En iyisi 37'lik Atiba ise bunda sorun var!

AHMET UYKAN- MASKESİZ SÖYLEŞİLER 

Onu güçlü fiziği, uzun saçları, bandanası ve savaşçı kimliğiyle tanıdık.. Sadece saha içinde değil saha dışında da diğer oyunculardan ayrılan kişiliğiyle dikkat çekti. Deri pardesüsü,  motosikleti ve Kızılderililere olan tutkusunun yanı sıra entellektüel kişiliğiyle boy gösterdi. Hatta kısa film çekti, şiir kitapları çıkardı. Türk futbolseverler ise onu 1999/2000 sezonunda Galatasaray ile 1-1 berabere kalarak Beşiktaş'in şampiyonluk yarışından koptuğu derbide, kaleci Fevzi Tuncay’ın hatası sonucu kendi kalesine attığı gol nedeniyle unutmadı.  Sead Dost Halilagic, sorularımıza 'maskesiz' yanıtlar verdi. 

"FUTBOLUN YERİ BİR NUMARAYDI"

-Futbol tutkunuz ne zaman ve nasıl başladı?


Novi Pazar'da henüz 10 yaşındayken futbola merak sardım. Okulda futbolun yanı sıra basketbol, voleybol, hentbol ve atletizm de ilgi alanımdaydı. Fakat o dönem eski Yugoslavya'da futbol daha popülerdi. 16 yaşında FK Novi Pazar'ın A Takımı'nda oynamaya başladım. 

"BABAM BİR MAÇIMI BİLE İZLEMEDİ"

-Ailenizden destek gördünüz mü?


Bizde spor herkesin sempati ile baktığı bir hobiydi. Ailem de spora sıcak bakardı. Ancak günün birinde illa futbolcu olmamı da beklemiyorlardı. Örneğin rahmetli babam benim nasıl top oynadığımı görmedi. Hiçbir maçımı izlemedi. Kendisi terziydi. Sadece müşterilerden iyi futbol oynadığımı öğrenmişti. Hatta bir gün, 'Senin iyi bir futbolcu olduğunu söylüyorlar. Doğru mu?' diye sormuştu. 

"16 YAŞINDA PARA KAZANMAK GÜZELDİ"

-Türkiye'de genellikle babalar pek razı olmaz futbol oynamaya.


Bende öyle olmadı. Bununla ilgili bir hikâye anlatayım. Novi Pazar ile profesyonel sözleşme imzalamıştım. Daha sonra babamın İş yerine gittim. Babama 'Bana biraz para lazım. Verir misin? Senden son kez para istiyorum.' dedim. O da gülümseyerek, 'Neden?' diye sordu. 'Az önce mukavele imzaladım. Bundan sonra her ay maaşım olacak' dedim. Bu durum babama tuhaf gelmişti. Zira henüz 16 yaşında para kazanmaya başladım. O da çok mutlu olmuştu. 

"KAHRAMANLARIMIN HEPSİ GOLCÜYDÜ"

-İdolünüz var mıydı?


Doğal olarak her çocuk gibi benim de idolüm vardı. Sadece ilginç olan idollerim benim gibi defansif oyuncular değillerdi. Hepsi golcüydü. Mesela çocukken sempati duyduğum takım olan Hajduk Split'in forveti İvica Surjak'a hayrandım. Onu Arjantinli Kempes'e benzetirdim. Keza Kempes'i de severdim. Aynı şekilde Yugoslavya'nın unutulmaz forvetlerinden Zlatko Vujovic'i de beğenirdim. Yabancı oyunculardan ise Ruud Gullit hoşuma giderdi. Bu tarz karizmatik ve iz bırakan oyuncular favorimdi. Hem sahada iyi oynayan hem de fiziki olarak kendini ön plana çıkaran futbolcuları severim.

"DENENMEDİĞİM TAKIM KALMADI"

-Türkiye maceranız başladı. Kısaca anlatır mısınız?


1993-1996 yılları arasında Vojvodina'da banko oynadım. Son senemde Vojvodina'da antrenör ile sorun yaşayınca takımda forma giymemeye başladım. 1995'in Kasım ayında Galatasaray'a denenmeye geldim. O zaman teknik direktör Graeme Souness'ti. 1 ay idmanlara çıktım. Ancak transferim olmadı. O süreçte Galatasaray'da oynayan ve aynı zamanda hemşerim olan Saffet Sancaklı ile tanıştım. O beni Kocaelispor'a götürmek istedi. Orada da 3 ay denendim. Ardından Gençlerbirliği ile idmanlara çıktım. Bir ara Sarıyer'le de görüştüm. Daha sonra Yıldırım Bosna'nın antrenmanlarına katıldım. Yani 1996 senesi provalarla geçti. Fakat kimse beni almak istemedi. 

"SONUNDA SUSİC’İN GÖZÜNE GİRDİM"

-İstanbulspor sizi nasıl keşfetti peki?

 

Oraya da denenmeye gitmiştim. Saffet Susic teknik direktördü. Gözüne girmeyi başarmıştım. Ancak o dönem hazırdım. Daha önceki takımlarda fizik olarak iyi değildim. Kendimi gösterememiştim. Susic, İstanbulspor'da oynayacak kapasitede olduğumu gördü. Fakat Susic'in elinde 3 yabancı vardı. 1997'de ise Vojvodina'dan İstanbulspor'a çağırdı ve transferim gerçekleşti.

"İSTANBULSPOR’DA OYNAMAK KOLAYDI"

-İstanbulspor'daki atmosferden bahseder misiniz?

 

Cem Uzan gibi zengin bir başkanımız vardı. Kendisi günün birinde Galatasaray'a başkan olma hayal ediyordu. Futbola büyük yatırımlar yaptı. Önemli Türk yıldızları İstanbulspor'a kazandırdı. Oğuz (Çetin), Aykut (Kocaman), Gökhan (Keskin), Sergen (Yalçın), Hamza Hamzaoğlu, Emre Aşık, Nesim Özgür, Saffet Akyüz gibi... İyi bir ekibe sahiptik. Bu takımda oynamak kolaydı. Çünkü çok sayıda kaliteli ayaklar vardı. Sadece kendi stadımız ve taraftarımız eksikti. Bilhassa stat sıkıntısı takımı olumsuz etkiliyordu. Bayrampaşa Stadı'nda oynamaya mahkum edildiğimizde ise takımın motivasyonu düştü. İstanbulspor yavaş yavaş eski ağırlığını kaybetti. 

"CEM UZAN’DAN İDMANA HELİKOPTERLİ ZİYARET"

-Stadınız olsaydı tıpkı Başakşehir gibi İstanbulspor şampiyon olurdu diyebilir miyiz?


-Evet...Cem Uzan'ın stat yapacak kadar finansal güce sahipti. Hatta Sportif Direktör Adnan Sezgin'den stat yapımı için uygun bir alan bulunmasını istemişti. Ancak Adnan Sezgin, şehir merkezine yakın bir yer bulamamıştı. Cem Uzan da sinirinden çılgına dönmüştü. Cem Uzan sıra dışı bir karakterdi. Vizyon sahibiydi. Aynı zamanda şovu severdi. Bazen idman sahasına helikopteri ile inerdi. 

"GALATASARAY’A BEDAVA BAŞKASINA 5 MİLYON DOLAR"

-Beşiktaş'a transferiniz nasıl gerçekleşti?


Bazı oyuncular İstanbulspor'dan tek tek ayrılmaya başladığında benim sözleşmem devam ediyordu. O dönem ligin en yüksek bonservis bedeli olan oyunculardandım. Değerim 5 milyon dolardı. Fakat bu fiyat Galatasaray için geçerli değildi. Beni Galatasaray'a bedava vermek istiyordu. Ahmet Yıldırım, Mehmet Yozgatlı ve Saffet Akyüz'ü paket şeklinde bedelsiz Galatasaray'a gitti. Ben kabul etmedim.

"SAFFET SANCAKLI BENİ BEŞİKTAŞLI YAPTI"

-Neden Galatasaray'a gitmediniz?


Galatasaray'ın verdiği rakam İstanbulspor'dan daha düşüktü. Bana sağlam bir kontrat sunmadılar. 1 yıl daha İstanbulspor'da kalmam daha mantıklı geldi. Ertesi sezon İstanbulspor küçülmeye gitti. Maliyeti düşük oyuncuları tercih etmeye başladılar. Benim de maaşım yüksekti. O nedenle beni satmaya karar verdiler. Ligin 9. haftasında Saffet Sancaklı vasıtasıyla Beşiktaş ile sözleşme imzaladım. Üç gün sonra Trabzonspor maçında ilk 11'de oynadım.

"TARAFTAR DAHA İLK MAÇIMDA BÜYÜLEDİ"

-İstanbulspor'da taraftar desteğinden yoksundunuz. Beşiktaş'ta ise dolu tribünler önünde oynadınız. Bu sizde baskı oluşturdu mu?


Her futbolcu gibi ben de taraftarı olan ve dolu tribünlerde oynamayı seviyordum. Fakat bazı oyuncular o baskıyı kaldıramıyor. Ben bu baskının üstesinden gelirdim. Coşkulu tribünler bana keyif verirdi. Allah’a şükür gittiğim her takımda taraftarların sevgisini kazandım. Biliyorsun taraftarlar maç öncesi tek tek isimlerimizi söyleyip onları selamlamamızı isterdi. Ben yumruk şov yapmak yerine tek parmağımı havaya kaldırırdım. Güçlü tezahüratı alana kadar parmağımı indirmezdim. Daha ilk maçımda taraftarlarla bu diyaloğu yaşamıştım. Hâlâ aklımdan çıkaramadığım güzel hatıralardan biriydi. 

"SAHADA DA KIZILDERİLİ GİBİ OLMALIYDIM"

-Sizin de gerek saha içinde gerekse özel yaşantınızda sıra dışı bir çizginiz vardı. Uzun saçlarınız, bandananız, uzun deri pardesünüz, motosiklet ve Kızılderililere olan tutkunuz gibi...


Dediğin gibi kendime has bir stilim vardı. Bandanayı Türkiye'de takan ilk futbolcuyum. Hatta bu yüzden Rock müziği sevenlerden övgü mektubu bile aldım. Çocukluk yıllarımdan itibaren felsefeye düşkündüm. Atları, hayvanları seven, teknolojiden uzak doğal yaşayan Kızılderililere hayrandım. Sahada da Kızılderili olduğum göstermek istedim. Daha sonra motosiklet tutkum başladı. O benim atım gibiydi. İstanbul'un her yerini motorumla gezerdim.

"BENİM TARZIM KİMSEDE YOK"

-Yöresel Kızılderili kıyafetleriniz de var sanırım.

 

Evet...Tüylerden oluşan başlık dahil Kızılderili kostümüm var. Aynı şekilde onların giydiği gibi deri yeleğim ve oklarım da var. Hatta kürk de giyiyordum. O benim ürettiğim bir moda tarzıydı. (Gülüyor)

"SAÇLARIMI KESMEM İÇİN BİR SEBEP YOK"

-Saçlarınızı kestirmeyi düşünüyor musunuz?


Kısaltmayı düşünmüyorum. (Gülerek). Saçlarım benim imajım. İslami açıdan baktığımda da erkeklerde uzun saçın sünnet olduğunu söyleyebilirim. Bu açıdan benim bir problemim yok. Uzun saça alıştım. Beni rahatsız etmiyor. Ayrıca saçlarım hâlâ iyi durumda. Dökülmeye başlamadı. Daha kel değilim. (Gülüyor). Böyle kalsın...

"ÖNCE OLGUNLAŞIP DANS ETTİM, SONRA GARİP KALDIM"

-Tasavvuf ve felsefe temalı şiir kitapları da yazdınız. Buna ne zaman karar verdiniz?


Daha lisedeyken şiir yazma hevesim vardı. Daha sonra bunları kitap haline getirmeye karar verdim. Sazrevanje (Olgunlaşma) anlamına gelen ilk kitabımı 1994'te çıkardım. 1995'te yine aynı başlık altında ikinci kitabımı yazdım. 2000'de bu kitapları Olgunlaşma adı altında Türkçeye çevirdim. Üçünün de teması aynı. Fakat şiirler ve yorumları farklı. 2006'da Ples (Dans) ve ardından Garip isimli birer kitap daha çıkardım. Kitapların başlığına baktığımızda; önce gençsin, sonra yıllarca olgunlaşıyorsun ardından adeta dans ederek yaşamaya başlıyorsun ve en sonunda tek başına kalıyorsun tıpkı garip gibi. 

"ŞİİRLERİ KENDİMİ İFADE ETMEK İÇİN YAZDIM"

-Çıkardığınız bu 5 kitap eski Yugoslavya ülkelerinde ve Türkiye'de ilgi gördü mü?


Ben kitapları maddi kazanç elde etmek için çıkarmıyorum. Baskısın yapıyorum ve hepsini ücretsiz yani hediye olarak dağıtıyorum. Çoğu kimse kitaplarımı okumadı. Ancak beni yakından tanıyanlar okudu. Ben kendimi şiirlerle ifade etmeye çalışıyorum. Bu şiirlerin amacı o. 

"HER SANİYE ÖLÜME YAKINIZ"

-Belgesel yapmayı planlıyor musunuz?


2003 yılında kısa metrajlı bir film yapmıştım. İsmi 'Odbrojovajne' (Geri Sayım) idi. Rusya'da Altın Şövalye isimli film festivalinde övgüye değer bir ödül almıştık. Her bir adımla ölüme yaklaşıldığını anlatan experimental (deneysel) bir filmdi. Futbol kariyerimi de özetleyen ilginç bir filmdi.

"HALİL DEMEK DOST DEMEK"

-Sizin gerçek isminiz Sead Halilagic. Bir de ikinci isim olarak Dost adını kullanıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?


Türk vatandaşı olmaya hak kazandığım zaman Türkçe soyadımın olması gerekiyordu. Halilagic soy ismini seçmek isteseydim, soyadım 'Halilağaoğlu' olacaktı. Ben bunu uzun buldum. Onun yerine Dost soyadını uygun gördüm. Kısa ve vurgulu bir ismim oldu. Daha sonraları Dost ile Halil'in aynı anlama geldiğini öğrendim. Bu beni daha da mutlu etti. 

"TÜRKİYE’DE ALTYAPININ SADECE ADI VAR"

-Beşiktaş'ta 1.5 sene alt yapı koordinatörlüğü yaptınız. Futbolculuk mu antrenörlük mü daha zor?

 

2009 yılından 2016'ya kadar Novi Pazar'da Futbol Akademim vardı. 5 ve 9 yaş grubunu kapsayan 'Hadid' (Demir) isminde büyük bir projeydi. Ben onlara futbolun savaşçıları diyordum. Bu çocuklar 19 yaşına geldiği zaman A Takım'da banko oynamasını hedefliyorduk. Kısmen başarılı olduk. 2018 yılında ise başkan Fikret Orman döneminde Beşiktaş'ın alt yapı koordinatörlüğü görevine getirildim. 1.5 sene görev yaptım. Antrenörlük ile futbolculuk farklı şeyler. Ben Beşiktaş'a öz kaynağından en kısa sürede oyuncu kazandırmak için gelmiştim. Diğer kulüplerin de alt yapısını incelemiştim. Neticede Türkiye'de altyapıya önem verilmediğini anladım. Euro 2020'de İngiltere'de 5-6 genç kaliteli oyuncuya sahip olduğunu herkes gördü. Bunu birçok güçlü Avrupa ülkesi yapmayı başardı. Türkiye maalesef bu konuda çok geride. Size sadece Beşiktaş'tan örnek vereyim; bütün altyapı kategorileri Fulya'da tek bir sahada çalışma yapıyor. Diğer kulüpleri siz düşünün...

"ŞAMPİYONLUĞUN GİZLİ KAHRAMANI KONDİSYONER MARRONE"

-Size göre İstanbulspor'dan eski takım arkadaşınız Sergen Yalçın'ın Beşiktaş'ın şampiyonluğundaki payı ne kadardı?


Sergen Yalçın, futbol zekası yüksek bir teknik adam. Hücum felsefesini benimseyen biri. Tabi buna uygun oyuncu profiline sahip oyunculara da ihtiyacı vardı. Sergen Yalçın da Josef, Rosier, Aboubakar ve Ghezzal'ı alarak çok isabetli transferler yaptı. Bu oyuncuların gelişiyle oyun kalitesi arttı. Ardından şampiyonluk mücadelesine girdi. Ayrıca sürekli aynı tempoda kalmanız için iyi bir kondisyonere ihtiyacınız vardır. Onu da tecrübeli kondisyoner İtalyan Stefano Marrone’yi getirerek bu işi çözdü. Benim zamanımda da Beşiktaş'ta görev yapmıştı. Onu Nevio Scala getirmişti. Sergen Yalçın gibi yüksek tempoda ve hücum oynamayı seven hocalar için Marrone biçilmiş bir kaftan. 

"BEŞİKTAŞ’TAN AVRUPA’DA BEKLENTİM YOK"

-Beşiktaş bu kadroyla Avrupa'da başarılı olur mu?


Beşiktaş, geçen sezon Süper Lig'de diğer takımlardan üstün olduğunu kanıtladı. Ancak Galatasaray'ın PSV Eindhoven karşısında aldığı neticeler Türk takımlarının Avrupa'nın gerisinde olduğunu gösterdi. Açıkçası ben Beşiktaş'tan çok bir şey beklemiyorum. Süper Lig'in oldukça kalitesiz bir lig olduğunu düşünüyorum. Vasat bir oyun kalitesi mevcut. Artık eskisi gibi Avrupa'dan yıldız oyuncular Türkiye'ye gelmiyor.

MESUT ÖZİL VE BALOTELLİ TÜRKİYE’YE NEDEN GELDİ?

-Mesut Özil ve Balotelli'nin gelişi sizi tatmin etmedi mi?


Bunlardan iş çıkmaz. Her ikisi de kariyerlerinin sonunda geldi. Onların farklı bir motivasyonu var. Onların daha iyi bir reytingi olsaydı Avrupa'da kalırlardı. Orada popülaritelerini kaybettikleri için Türkiye'ye geldiler. İsimleri için burada biraz oynayama gayret ederler. Fakat isimler hiç bir zaman sahada oynamaz. Senin reel halin geçerlidir. Mesut Özil, birkaç maç oynadı, sonra da sakatlandı. Balotelli'nin disiplinsiz olduğunu herkes biliyor. Adana Demirspor'da Balotelli'yi motive edecek neyin olduğunu bilmiyorum? Bunlar daha önce de Türkiye'de gördüğümüz günü kurtarmak adına yapılmış medyatik transferler. Onlardan futbol adına bir beklentim yok. 

"37’LİK ATİBA EN İYİSİYSE BUNDA SORUN VAR"

-Beşiktaş'a hangi mevkilere takviye lazım?


Buna en iyi Beşiktaş'ın teknik heyeti bilir. Ben Beşiktaş'ın teknik direktörü olsaydım farklı sistem ile oynamaya tercih ederdim. Ona göre takımım için farklı futbolcu profileri seçerdim... Sergen Yalçın'ın sisteminde oyun tarzı için bekler çok kaliteli olmalı. Rosier imzaladı, Ghezzal imzaladı. Bunlar iyi güzel de yeterli değil. Her mevkiye iyi bir alternatifiniz olmalı. Eğer Şampiyonlar Ligi'nde oynamak istiyorsanız iki tane kaliteli sağ bekiniz olmalı. Rotasyon yapacak bir kadroya sahip olmalısınız. İki kulvarda mücadele etmek sıkıntılıdır. 3 günde maç yapmayı her oyuncu kaldıramaz. Atiba daha fazla oynayamaz. O fazlasıyla iyiydi ve 37 yaşında. Bu ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ takımın en iyi oyuncusu Atiba ise Beşiktaş için pek bir iç açıcı durum değil. 

"SÜPER LİG’DE ADAM GİBİ STOPER YOK"

-Süper Lig'de beğendiğiniz en iyi tandem kimler?


Bana göre özel diyebileceğim bir stoper yok. Beşiktaş dahil Galatasaray ve Fenerbahçe'nin de tandemlerini beğenmiyorum. Galatasaray'ın stoperleri oldukça yavaş. Fenerbahçe'nin Macar stoperi Szalai nasıl oynamasını gerektiğini iyi biliyor fakat ikili mücadelelerde yetersiz. Fizik olarak güçlü değil. Şu anda model açısından İngiltere Milli Takımı'nın stoperlerini söyleyebilirim. 

"VİDA TECRÜBESİYLE OYNUYOR"

-Beşiktaş'lı Domagaj Vida için yorumunuzu merak ediyorum.


Benim hoşuma giden bir stoper değil. Şöyle ki; ağır bir oyuncu. Tekniği yetersiz. Hava ve yan toplarında gerektiği kadar etkili değil. Düellolarda yani ikili mücadelelerde topu alamıyor. Diğer beklere yeterli desteği vermiyor. Vida tecrübesiyle oynuyor. Pozisyon almasını iyi biliyor.

"UCHE-HÖGH GİBİSİ GELMEDİ"

-Türkiye'de oynayan en iyi tandem kimdi?


Benim dönemimde Fenerbahçeli Uche ve Högh en iyisiydi. Birbiriyle çok uyumlulardı. Parreira döneminde ligin en az gol yiyen takımı Fenerbahçe'ydi. Bunda da Uche-Högh ikilisinin payı büyüktü. Popescu-Bülent Korkmaz tandemi ile Galatasaray UEFA Kupası'nı kazandı. Popescu bireysel anlamda en iyisiydi. Ama klasik bir stoper değildi. Ön liberoydu. Beşiktaş'ta Ronaldo-Zago ikilisi de iyiydi. Ronaldo'nun eski model bir oyun tarzı vardı. Benim bu saydıklarımızın arasında farklı bir stilim vardı. Hem geride hem de ileride oynamayı severdim. Bu isimler arasında hava toplarında en etkili bendim diyebilirim.

"GALATASARAY DERBİSİNDE İYİ OYNAMIŞTIM"

-Kariyerinizde unutamadığınız veya iyi oynadığınız maçlar hangisi?


Beşiktaş ile Avrupa'da oynadığımız Levski Sofya ve Lokomotif Moskova maçlarında aldığımız galibiyetler anlamlıydı. Galatasaray'a karşı kendi kalemize gol yediğimiz ve 1-1 berabere kaldığımız derbide de iyi oynamıştım. Fakat talihsiz bir maçtı. Yine İstanbulspor'da Lyon'a karşı da iyi bir maç çıkarmıştım. 

"KADERİMİZDE O GOLÜ YEMEK VARMIŞ"

-Madem söz 1999-2000 sezonunda oynanan o tarihi Beşiktaş-Galatasaray derbisinden söz açıldı. Sizden o maçta kaleci Fevzi Tuncay'a verdiğiniz ve gol olan geri pasın ilgili sorum olacak. Şimdi geriye dönüp baktığınızda o pozisyonda kendinizi mi yoksa Fevzi'yi mi hatalı buluyorsunuz?

 

Ben sadece bizim kısmetimde bu varmış diyorum. Şimdi analiz yaparsak; illa o pozisyonda geri pas verilir mi? O tartışılır. Şu an bakıyoruz herkes geri pas veriyor. Bence kaleciler böyle pozisyonlara hazır olması lazım. Bana göre Fevzi o pozisyonda gerektiği gibi hazır değildi. Top da şansız bir şekilde sekmişti. O da var. Baktığınızda bir kazaydı. Fevzi de ben de o maçta iyi oynamıştık. Anlık bir hata oldu. Bazıları neden kaleye geri pas verdin diyorlar? Tamam, bunun hata olduğunu kabul ediyorum.

"BENİM GERİ PASIM SENELERCE UNUTULMADI"

-Topu Fevzi'ye vermek yere başka bir yere atamaz mıydınız?


O anda topu daha müsait bir yere atamazdım. Çünkü Hakan Şükür, solumu kapatmıştı. Başka yöne topu atamazdım. Beni eleştirenler o pozisyonu detaylı incelesin. Benim açımdan o anda en doğrusunu yaptım. Geri pastan gol olmasını ise kadere bağlıyorum. Mesela Beşiktaş'ta daha sonra buna benzer birçok pozisyon yaşandı. Dusko Tosic kaç tane hatalı geri pas verdi? En son Muslera, PSV maçında buna benzer hatalı bir gol yedi. Bu belki bir iki sene konuşulur ama benimki senelerce unutulmadı. O ilginç. (Gülüyor)

"FEVZİ’NİN HATALARI SÜRÜNCE HİKÂYE BİTMEDİ"

-Peki maç bitiminde veya daha sonra Fevzi ile bu pozisyon hakkında konuştunuz mu?


Hayır, hiç konuşmadım. İkimiz adına üzücü bir hadise olduğu için tekrar olayı kaşımak istemedim. Sezon devam etti. Zaten sonra Beşiktaş ile yollarımız ayrıldı. Ama Fevzi'ye karşı negatif bir tutumum olmadı. O da öyle. O konu orda kapandı. Aslında Fevzi'nin o maçtan sonra yaptığı bazı hatalar bu hikayenin sürmesine sebep oldu. Şayet Fevzi, iyi maçlar çıkarıp şampiyonluk yaşasaydı Galatasaray maçı unutulurdu. Ama hatalı maçlar oynadıkça gözler sürekli Fevzi'nin üzerindeydi. Ondan dolayı ben de olumsuz etkilendim. O gol bana yapıştı kaldı. 

"BEŞİKTAŞ’I MAHKEMEYE VERDİM, KAHROLDUM"

-En büyük hayal kırıklığınız nedir?


Beşiktaş...Nedeni de şu: Hastalandığım dönem iyi tedavi görmedim. Kendimi bir şekilde hastalıktan kurtardım. Beşiktaş sözleşmemi uzatmadı. Bana para cezası verdiler. Ben de kulübü mahkemeye vermek zorunda kaldım. Bunun için çok üzüldüm. En son altyapı sorumlusu olarak çalıştım. Hiç haber vermeden işime son verdiler. Sadece, 'Yarın Halkla İlişkiler Bölümü’ne git' dediler. Ofise gittiğimde işime son verildiği söylendi. Beşiktaşlı yöneticiler bu seviyede olmamalı. Bu tarz davranışlar Beşiktaş gibi büyük bir kulübe yakışmıyor. 

"TÜRKİYE’DE GERÇEKLER KONUŞULMUYOR"

-Genel olarak Türk futbolunun gidişatının nasıl buluyorsunuz?


Türkiye istatistiklerde en yaşlı ve en az koşan oyunculara sahip ülkelerin başında geliyor. İşte bu gerçekler Türkiye'de dile getirilmiyor. Sadece gündem değiştirmek için bazı şeyler yapılıyor. Şu geliyor bu gelecek gibi anlamsız bir gündem oluşturuluyor. Her spor programında aynı şeyler konuşuluyor. İnsanları futboldan soğutuyorlar.

"ANTRENÖRLER MAAŞ BİLE ALAMIYOR"

-Son olarak gelecekle ilgili planlarınızı sormak istiyorum?


Pandemiden dolayı bir plan yapmak zor. Birçok kulüp beni altyapı sorumlusu olarak görmeye başladı. A Takım hocası olarak yol vermiyorlar. Ayrıca pandemiden dolayı alt yapılar çalışamadı. Bu gençler için büyük darbe oldu. Kulüpler altyapı antrenörlerine de maaş bile veremiyor. Herkes diyor ya altyapıya önem veriyoruz. Yalan. Aşağıda hiçbir şeyin olduğu yok. Bizim çalışma motivasyonumuz da azaldı. Biraz daha bekleyip göreceğim. Tabii ki hocalık fırsatı yakalarsam devam etmek istiyorum. Hayatta futbolun dışında farklı yollar da var. Futbolun dışında kalmak benim için felaket değil. Ancak Türk futboluna katkı sağlayacak kapasiteye sahip olduğumu da söyleyebilirim.

"İNGİLTERE’DEN DİPLOMAYI YORUMCULUK YAPMAK İÇİN ALMADIM"

-Ekranlarda spor yorumculuğu yapmayı ister miydiniz?


Ona pek sıcak bakmıyorum. Futbolcuyken daha buna karar vermiştim. O zaman kendini yorumcu sananlara kızardım. Tabii herkesin kendi doğrusu var. Fakat boş konuşan çok. Ben daha fazla sahada olmak istiyorum. Neticede 2007'de İngiltere'ye yorumculuk yapmak için değil antrenörlük eğitimi almak için gittim. A lisansım var. Ancak yıllar geçmesine rağmen hâlâ A lisanstayım. Çünkü bana pro-lisans almamı sağlayacak puan artırıcı hiçbir görev vermediler. 

HALİLAGİC İLE BİR KELİME BİR CEVAP

Futbol: Hayatım

Aile: Evlenmedim hâlâ (Gülüyor)

Arkadaş: Eksikliğini hissediyorum

Çarşı: Saygı duyduğum

Derbi: En büyük motivasyon

Hagi: Gelmiş geçmiş en iyi yabancı

Para: İhtiyaçlardan bir tanesi

Novi Pazar: Güzel hatıralar, memleketim

İstanbul: Yaşama zevki

KİMLİK KARTI

ADI SOYADI: Sead Dost Halilagic

DOĞUM TARİHİ: 4 Şubat 1972 (49 yaşında)

DOĞUM YERİ: Novi Pazar (Yeni Pazar), Yugoslavya

OYNADIĞI MEVKİİ: Defans, stoper

FORMA NUMARASI: 5

FUTBOLCULUK KARİYERİ: ‪1983-1988‬ (FK Novi Pazar Alt Yapı), ‪1988-1992‬ (FK Novi Pazar), 1992 Zeljeznicar, 1992 FK Novi Pazar, ‪1993-1997‬ (Vojvodina), ‪1997-1999‬ İstanbulspor, ‪1999-2001‬ (Beşiktaş), 2002 (Slavija Sofja), ‪2002-2003‬ Adanaspor.

TEKNİK DİREKTÖRLÜK KARİYERİ: ‪2006-2007‬ (FK Novi Pazar), ‪2018-2020‬ (Beşiktaş Alt Yapı Koordinatörlüğü).

Yazdığı Kitaplar: Olgunlaşma (1-2-3), Dans, Garip

Senin için hazırladığımız haberler