Derbi ile ilgili çarpıcı sözler: İpler Galatasaray'ın elinde

18.03.2018 - 10:39 | Son Güncellenme: 18.03.2018 - 10:39

Derbi ile ilgili çarpıcı sözler: İpler Galatasaray'ın elinde
Volkan emekli olunca kazanacağız inşallah - Fatih Altaylı (Habertürk) Öncelikle bir tebrik. İki takımın futbolcularına da... Futbolun hem sert hem de efendice oynanabileceğini gösterdikleri için, maçı çirkinleştirmedikleri, futbola gölge düşürmedikleri için. Sonrasına gelirsek. Yemin ederim bu Şükrü Saracoğlu Stadı’nda ya bir yatır var ya da çayıra adını veren papazlardan kalma bir papaz büyüsü!.. Nedir bu ya! Kaç sene oldu? Biz ne zaman kazanacağız orada? BELKİ DE STATTA ANTRENMAN YAPMAK İYİ FİKİR DEĞİLDİ Hâlbuki dün çok da yaklaştık kazanmaya. Rodrigues vurdu, olmadı. Ayağına geleni içeri yollama ustası Gomis, neredeyse boş kaleye vurdu, olmadı. Belhanda vurdu, olmadı. Feghouli vurdu, olmadı. Nagatomo vurdu, olmadı. Maicon vurdu, olmadı. Olmuyor niyeyse. Sıradan maçlarda atan Galatasaray; rakip Fenerbahçe, stat Saracoğlu oldu mu, atamıyor bir türlü. Dün de kazanamadıysak, ne zaman kazanacağız? Kim bilir belki de bir gün önce statta antrenman yapmak iyi bir fikir değildi, bilemem. İşin büyü, totem kısmını geçersek, gerçekten de Galatasaray dün galibiyeti kaçıran taraf oldu. Beklendiği üzere Fenerbahçe iyi başladı. Rüzgârı kısa sürdü. Galatasaray yavaş yavaş ağırlığını koydu. Fenerbahçe de iyi bildiği savunmaya geçip, kontratak futboluna yöneldi. Ancak Fenerbahçe’nin iyi bir taktiği vardı. Top Galatasaray’ın oyun kuran ayaklarına geldiği anda bastı, kaçırdığı anda faulle durdurdu. İlk yarım saat dolduğunda Fenerbahçe’nin 9, Galatasaray’ın 4 faulü vardı sayabildiğim kadarıyla. Aykut Kocaman özellikle Feghouli’den çekinmiş olmalı ki, ona özel önlem almıştı. Ama buna rağmen Galatasaray baskıdan top çıkarmayı başardı ve birkaç pozisyon buldu ilk yarıda. KIRILMA ANI FERNANDO’NUN SAKATLANMASI İlk yarının en ilginç tarafı ise hakemin hiç sarı kart göstermeden devreyi tamamlaması oldu. Gerçi Mehmet Ekici’nin iki sert faulü dışında sarı kartlık bir durum da pek olmadı. İkinci yarı Galatasaray sürpriz bir baskı ile başladı. Peş peşe iki pozisyon geldi. İkisi de olmadı. Galatasaray için maçın kırılma anı Fernando’nun sakatlanması oldu. Orkestra bir anda şefsiz kaldı sahada. KALİTE DÜŞÜK HEYECAN YÜKSEK İkinci yarıda iki teknik direktör de hatalarla maçı rakiplerine ikram ettiler. Galatasaray’da Selçuk’un çıkıp yerine Tolga’nın girmesi Galatasaray’ın orta alan hâkimiyetini bozdu. Fenerbahçe’de ise Aykut Kocaman’ın ısrarla Valbuena’yı oyuna almaması, Fenerbahçe’nin bu hatadan yararlanmasını engelledi. Oysa Kocaman, Soldado’nun yerine Fernandao’yu ve Dirar’ın yerine Valbuena’yı 10 dakika daha erken alsa işler bambaşka olabilirdi Fenerbahçe için. Tabii Galatasaray’da da Sinan Gümüş’ün oyuna geç sokulması aynı derecede yanlış bir hareketti. Çünkü 60. dakikadan sonra Feghouli’nin verimliliği kalmamıştı. Kalitesi yüksek olmayan ama heyecanlı bir maç oldu diyebiliriz. İki teknik direktörün de hatalar yaptığı bir maç oldu da demek de mümkün. Ama Galatasaray çok açık bir biçimde beraberlik için sahadaydı ve kazanması gereken takım Fenerbahçe idi. Bu yüzden de Terim istediğini almaya yaklaştıkça kastı oyunu. Kocaman ise “Ulan bir de Galatasaray mağlubiyeti görmeyelim” diye aynı şeyi yaptı. F.BAHÇE’NİN İŞİ ZOR, G.SARAY’IN DA KOLAY DEĞİL Her iki kaleci de iyi kurtarışlar yaptılar. Hele hele Fernandao karşısında Muslera’nın, Nagatamo’nun vuruşunda ise Demirel’in kurtarışları çok iyiydi. Galiba Galatasaray, Fenerbahçe’yi Saracoğlu’nda yenmek için Volkan’ın emekli olmasını bekleyecek. Çünkü bu kaleci Galatasaray maçlarında inanılmaz bir oyun çıkarıyor. Sürekli Galatasaray karşısında oynasa, yemin ederim Manchester City ya da Real Madrid’e transfer olur. Bu maçın en önemli sonucu Fenerbahçe’yi şampiyonluk yarışının dışında bırakmış gibi görünmesi. Şampiyonlukta 6 puan önünde olan takımı evinde ağırlayıp, ligin son virajına hala 6 puan farkla giriyorsan işin zor demektir. Galatasaray’ın işi de kolay değil. Hala önünde şampiyonluk yolunda rakip olduğu iki takımla yapacağı maçlar var. Ama bu iki maçı da evinde oynayacak olması, deplasman fobisi olan bu takım için büyük avantaj. Şimdi şampiyonluk yolunda kalan tek engel, peş peşe oynayacağı “Korku tüneli” maçları... Yine de ibre ‘Avrupa Fatihi’nden yana artık. İki lakırdı da hakem için etmek gerekirse. Maçı kötü yönetti diyemem. Ama iyi yönetti demek de mümkün değil. Sanki iki takım da kazanmasın ister gibiydi. Size bir şey daha söyleyeyim. Tribünlerdeki Fenerbahçeliler de hakem gibi düşünüyordu sanki. Yani “Galatasaray’a yenilmeyelim ama yenmeyelim de” der gibi bir halleri vardı ve alışıldık Fenerbahçe tribünü gibi değillerdi. Galibiyetin Aziz Yıldırım’a yaramasını istemiyorlarmış gibi bir havadaydılar... Yine hakemlere dönersek, yan hakemler kusursuz bir maç çıkardılar. TERİM, BAŞKAN ADAYI MI? En büyük şaşkınlığı ise maç sonrası yaşadım. Terim’in röportaj sırasında kullandığı terminoloji sanki “Başkan da ben olmalıyım” gibi geldi bana. Bugüne kadar futboldan kazandıklarını futbola harcaması eğlenceli olabilir.
Terim kazandı - Attila Gökçe (Milliyet) Hafta boyunca istatistiklerle, grafiklerle, teknik direktörlere  dönük niyet okumalarıyla bolca konuşup tartıştığımız derbinin en güzel yanı, nihayet dün saati geldiğinde başlamış olmasıydı. Böylece oyun, sanallıktan gerçekliğe dönüştü. Hemen söylemeliyim ki onca afur - tafurdan sonra maç beklendiği gibi yüksek perdeden başlamadı. Akıl başka, duygu başka... Heyecan başka, sükunet başka. O nedenle iki teknik direktör de  oyuna olabildiğince akıl katmaya çalıştılar. Bu anlamda tribünlerin heyecanına, beklentisine yanıt vermediler, ayak uyduramadılar. Özellikle ilk yarıda “coşku” yoktu. İki taraf da doğru oyunu oynamaya çalışıyordu çünkü. Fenerbahçe bol pasla topu Galatasaray yarı alanında dolaştırıp Giuliano, Soldado, Şener ve Hasan Ali ile etkili olmaya çalıştı. Topu kaybetmeden ısrarla Galatasaray ceza alanına girmek istiyor, basıyorlardı.  Bu bir anlamda doğru bir anlayıştı. Galatasaray’ın dağınık ve netameli savunması üzerinde baskı kurarak golü bulabilirlerdi. Nitekim Maicon’un ceza alanı içinde artistik (!) top çevirme hevesi yüzünden Soldado’ya topu kaptırınca  Kocaman ve ekibinin ne kadar doğru iz üzerinde oldukları anlaşıldı. Fenerbahçe ilk yarıda 4 korner kazandı. Bir de Giuliano’nun kullandığı serbest vuruş var ki, bunlar hep aranan fırsatlardı. Netameli savunmacı arkadaşlarına karşılık Muslera hemen her pozisyonda üzerine düşeni yaparak takımı adına güven duygusunu yükseltti. Galatasaray, puan cetvelinde önde olmanın, Kadıköy’e lider gelmenin rahatlığıyla  beraberliğe razıydı görünüşte. Ancak unutmamak gerekir ki Gomis gibi sürekli tehdit eden bir silahları da vardı. Gomis yeterince topla buluşamadı. İlk yarıda dört kez ayağına gelen toptan iki şut çıkardı, auta gönderdi. Daha fazlasını bulabilirdi Gomis. Ancak kanatlardan yeterince beslenemedi. Takımın en kaliteli oyuncularından Rodriguez bir kez soldan inip orta yaptı. Eh işte, bir kez de Nagatomo... Feghouli de beklenen işi çıkaramadı.  Galatasaray’da özellikle beklerin oyuna katkısı sınırlıydı. O nedenle orta alanda Selçuk ve Fernando, Belhanda ile birlikte oyunun ağırlığını taşımak zorunda kaldılar. Fenerbahçe Topal ve Souza ile savunma ağırlıklı alışkanlığını sürdürürken Dirar, Ekici ve Giuliano’dan beklediği katkıyı - doğru oyuna rağmen- yeterince sağlayamadı.. Peki bu maçın hakemi için neler diyeceğiz? Hayal kırıklığı yaratan başarısız bir yönetim sergiledi. 10. dakikada Neustadter ceza alanında kornerden gelen topa yönelerek  kafa vuruşuna hazırlanırken Feghouli iki eliyle arkadan omuzuna bastırarak hareketi engelledi. Bunun adı PENALTI. Sonrasında Serdar Aziz, Skrtel’i itiyor, bu da PENALTI. 46’da Fernando’nun Giuliano’ya girişi var. KIRMIZI..  Ser dar Aziz’in Soldado’ya faulü kart gerektiriyordu. Sonrasında Soldado’nun itirazlarına da kart yok. Yazık... Kuralların hükmünü çiğnedi Bülent Yıldırım. Sezonun en formda hakemlerinden biri olarak yarattığı güven duygusunu boşa çıkardı. Yeniden oyuna dönersek... Galatasaray inanılmaz gol pozisyonları yarattı, golü bulamadı. Fenerbahçe de Fernandao ile iki gol kaçırdı ki onlar da inanılmaz. Günün kahramanı kim ? Bence MUSLERA! İsteyen, Bülent Yıldırım’ı da (!) seçebilir...
Ne gelenek yandı, ne Fener!.. - Ercan Güven (Milliyet) Neden hesaplı kitaplı başlayıp “hurraaa” şeklinde biter “dünyanın en büyük derbilerinden biri” dediğimiz, futbol bayramı saydığımız şu Fenerbahçe-Galatasaray maçı? Çünkü üç puanın çok ötesinde vaatleri vardı skor tabelasının... Hatta Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında kalmasının veya Galatasaray’ın şampiyonluk yolunu yarılamasının bile ötesindeydi. İki büyük takım arasındaydı olay, geçen yüzyıldan kalmaydı ve maçtaki asıl meseleydi sanki. O sebeple sahaya çıkarken ezberler bir kenara konmuştu. Maçın sonuna doğru şuur bile bir kenara bırakıldı. Sezonu bekleyerek geçiren Fenerbahçe Mehmet Ekici ve Soldado eklemesiyle kaleyi düşünen ofansif bir takıma dönmüş, Galatasaray Fernando’yu stoperler arasına sıkıştırarak öne oynamak yerine orta sahada bekleyen bir takım olmuştu. Düdük çaldığında Fenerbahçe’nin öndeki baskısı da başladı. Ancak iki takım da birbirlerinin üstünlük ve zaaflarını o kadar iyi çalışmıştı ki, oyun daha çok orta sahada sıkışıyor, Fenerbahçe orta sahasının koşularına Galatasaray karşılık veremediği zamanlarda Fenerbahçe baskılı gözüküyordu. Daha çok sağ kanattan yüklenen Fenerbahçe, Nagatomo ile Dirar arasındaki mücadeleden kurtardığı toplarla tehlike yaratsa da pozisyon haline getiremiyordu. Fenerbahçe baskılı oynadığında Galatasaray’ın golcüsü Gomis otomatikman iptal oluyordu. Temaslı ve sert maçta tempo da düşüktü oyun kalitesi de ilk yarıda. Gol fırsatları vardı ama kombine ataklardan değil, hatalardandı. İlk yarıda orta saha mücadelesi ile harcanan ne kadar dakika varsa hepsi ikinci yarıya heyecan ve atak olarak taşınacaktı. Çünkü maçın zamanıyla birlikte hesaplanan beklentiler de tükeniyor, başladığı gibi bitecek derbinin kimseye yaramayacağı ortaya çıkıyordu. Maçın ikinci yarısına Galatasaray mutlak bir gol fırsatıyla başlasa da Fenerbahçe hızını kesmedi. Zaten kesemezdi... Çünkü takım kurgusu baskı yapmasını gerektiriyordu. Puan cetveli gol atmasını gerektiriyordu.  Alper’in oyuna girmesi Fenerbahçe’nin eksik olan hızını da arttırdı. Dakikalar aktıkça oyunu yönlendiren unsur beyin değil kalp haline geliyor, iki takım da oyun disiplinini, orta saha direncini bir kenara bırakıp direkt rakip kaleye gitmek ve galibiyet golünü atmak istiyordu. Ev sahibinin maçı kazanma isteği Aykut Kocaman’ın topsuz alanda Fenerbahçe’ye yapılan penaltıları tribünlere şikayet etmesinden anlaşılıyordu en iyi. Ancak ikinci yarının farkı Galatasaray’ın artık takım halinde Fenerbahçe kalesine yaklaşmasıydı. Sebebi, Fernandao çıkıp Donk oyuna dahil olduğunda sertleşen Galatasaray orta sahasıydı. Son düdüğe yirmi dakika kala Aykut Kocaman hem risk hem de ümit içeren hamleyi yaptı Fernandao’yu da alarak çift santrafora döndü. Fatih Terim’in yanıtı Selçuk yerine Tolga’yı koymak oldu. Fenerbahçe’nin som hamlesi ise Valbuena’ydı... Kumar değildi ama zar atmaktan farksızdı... Gol atan “her şeyi” alacaktı. Artık taktik falan kalmamıştı. Sayısız fırsat, sayısız şans ortaya çıktı bu şuursuz telaş içinde...İki takım da kazanabilirdi... İkisi de kazanamadı. Çünkü ikisinin de kalecisi harikaydı. Galatasaray için kaybetmekten iyidir, Fenerbahçe için felaketten çok daha iyidir.
Galatasaray istediğini aldı - Osman Şenher (Milliyet) Fenerbahçe ile Galatasaray’ın oynadığı maçlar, bilhassa deplasmanda olan takım için zor geçer. Ben yıllar sonra ilk defa sarı-kırmızılı takımın Kadıköy deplasmanında bu kadar iştahlı, galibiyet isteyen, goller kaçıran bir görüntü verdiğine şahit oldum. Evet iki takım için de harika bir maç olmadı. Üstünlük desen aşağı-yukarı başabaş bir mücadele oldu. Ama gol pozisyonu olarak konuk takım biraz daha öndeydi. Birincisi, Muslera kalesinde devleşti, çok net iki gol pozisyonunu kurtardı. Aynı şekilde Volkan Demirel de günündeydi ve kalesini gole kapattı. Bafetimbi Gomis gününde değildi, ağır kaldı. Skrtel ve Neustadter kademeli olarak Fransız forveti etkisizleştirdiler. Buna rağmen Rodrigues, Şener ve Dirar’ın olduğu kanadı bayağı hırpaladı. Kaleye şut da çekti, arkadaşlarına pas da verdi ama sarı-lacivertlilerin defansı günündeydi. Bu toplara vurdurtmadılar. Yine sol tarafta Nagatomo, gitti geldi, gol atmak için şut çekti, kendi kalesinde defansif anlamda neredeyse hatasız bir karşılaşma oynadı. Serdar, Maicon üst seviyede mücadele ettiler. Önce Soldado, daha sonra Fernandao ile olağanüstü mücadele ettiler ve çoğunda başarılı oldular. Maicon’un tek hatası ilk yarı ayağındaki topu Soldado’ya kaptırdı. İspanyol forvet Mehmet Ekici’ye pas verdi, Ekici’nin şutunu Muslera direğin dibinden çıkardı. Brezilyalı yıldızın düştüğü tek hata buydu. Fernando sakatlanıncaya kadar Galatasaray’ın en iyisiydi. Müthiş paslar attı, Fenerbahçe ataklarında da üçüncü stoper olarak çok top kesti. Hakikaten sarı-kırmızılıların en teknik oyuncusu diyebiliriz. Yerine gelen Donk da hatasız oynadı. Belhanda silikti. Fazla etkili olamadı. Halbuki o kalitede bir futbolcunun bilhassa böyle büyük derbilerde sahneye çıkması lazım. Etkisizdi. Feghouli de çok zorlandı. Hasan Ali, Fenerbahçe’nin çabuk futbolcularından bir tanesi. Cezayirliye boş alan bırakmadı, yerinde müdahaleler yaptı. Linnes çok özveriyle oynuyor. Belki de sahanın en çok koşan futbolcusu. Hem defansif anlamda hem hücumda hiç durmadı. Ama her zaman söylüyorum. Görevini yaptı mı, yaptı. Ama Mariano’nun tekniği Norveçli futbolcuda yok. Böyle büyük maçlarda Mariano aranıyor. Konya maçındaki sorumsuzca gördüğü kart yüzünden dün gece cezalıydı, oynamadı. Sonuçta her iki takımın futbolcuları oyunu germediler. Futbol oynamak istediler. Bizim de istediğimiz buydu. Belki derbi maçında futbol olarak iz bırakmadılar ama hiç olmazsa kötü şeyler yaşamadık.
Kısmetini tepenler - Şansal Büyüka (Milliyet) Galatasaray 2000’den bu yana kötü giden “yazgısını“ değiştirecek ve tarihe “dur“ diyecek pozisyonlar bulduğu bir maçı oynadı... Özellikle ikinci yarının başında galibiyet Galatasaray’a çok göz kırptı... Atamadılar, fırsatları kullanamadılar, hatta fırsatları teptiler... Fenerbahçe bu tehlikeleri atlattıktan sonra ikinci yarının ikinci bölümünde, yani yetmişli dakikaların başında çok açık, atılması kaçırılmasından çok daha kolay iki çarpıcı pozisyonu golle sonuçlandıramadı... Sonraki dakikalarda iki takım da açık pozisyonlar, gole çok yakın pozisyonlar yakaladılar... Bir Fenerbahçe - Galatasaray maçı için, özellikle bir derbi için son dönemlerde hiç rastlamadığımız kadar pozisyonu bol bir maç izledik... Son dakikalarda Maicon’un direkten dönen frikik  atışı dahil... Bu beraberlikte elbette iki kaleci Volkan ile Muslera’nın hakkını teslim etmeliyiz... İkisi de çok iyi oynadı... Ancak yıldız oyuncular, büyük futbolcular bu maçta özelliklerini, yeteneklerini, yaratıcılıklarını gösterebilseler, iki kaleci Volkan ve Muslera’ya rağmen bu maç golsüz bitmezdi... Ama yıldızlar “vasat“ı bile bulamayınca doğal olarak golü de bulamadılar... Fenerbahçe zirve yarışına ortak olmak ve puan farkını kapatmak adına daha atak olabilirdi... İlk  yarıda üstün görünmesine rağmen bunu beceremedi... Hatta ilk yarıda Galatasaray rakip yarı alanda ancak 3-5 dakika görünmüş olsa bile üç tehlikeli ve gole yakın şut atan taraftı... Galatasaray, ikinci yarıda daha dinamik, daha atak, daha istekliydi... Tarihe “dur“ demeye kararlı gibiydiler... Yakaladılar, yakaladılar, atamadılar... Bu dakikalarda Fenerbahçe, Şener’in arkasından hücum üstüne hücum yerken, tehlikeler yaşarken, ekstra bir önlem almayı düşünmedi... Son çeyrekte bu pozisyonları Fenerbahçe bulmaya başladı ama hücuma çıktıkça, pozisyon buldukça, kalesinde de pozisyon üstüne pozisyon gördü... Şurası kesin: Fenerbahçe hücum ve savunma, ikisini birarada oynayamıyor... Savunmada iyiyse hücumda etkisiz kalıyor, hücumda iyiyse savunmada açıklar veriyor. Herşeye rağmen Skrtel ile Neustader‘in gol makinesi Gomis‘e şut şansı vermeyişi, Galatasaray‘ın en büyük silahını elinden  aldı. Malum, Gomis‘in vurduğu gol oluyor... Kalecilerin öne çıktığı, bir büyük hatası dışında Maicon ile Serdar Aziz‘in iyi mücadele ettiği maçta, Fenerbahçe‘nin kalabalık Galatasaray savunmasına karşı uzun süre az adamla hücum etmesi, belki savunma güvenliği adına iyiydi ama takımı hücumda “öksüz“ bıraktı... Fenerbahçe’nin “penaltılarımız verilmedi“ isyanını daha yazıyı yazarken duyar gibiyim... Fernando‘nun ise sarı kartta şanslı olduğunu düşünüyorum... Sahada geçmiş yılların çok önünde, beklediğimizden çok daha iyi ve pozisyon zengini bir Galatasaray vardı... Aradaki puan farkını koruyarak Fenerbahçe‘yi adeta yarış dışına itti... Beraberlikte bile kaybedeceği bilinen Fenerbahçe’nin neden daha ofansif oynamadığı tartışılabilir... Fenerbahçe’de bu sonuçla “Kadıköy yenilmezliği devam“ ediyor diye teselli buluyordur, kaçmakta olan şampiyonluğa rağmen... Bu maçın kazananı yok... Bugün Başakşehir - Beşiktaş maçından bir galip çıkarsa, haftanın gerçek kazananı O olur... Ancak Galatasaray‘ın en büyük engeli geride bıraktığını, Başakşehir ve Beşiktaş‘ı Aslantepe‘ye beklediğini unutmayalım... Kim ne derse desin... İpler Galatasaray’ın elinde...
Hayâl kırıklığı! - Güntekin Onay (Vatan) F.BAHÇE arkasında 50 bin odaklanmış seyirciyle 6 puan geride çıktığı maçta çok pasif ve durgun bir anlayışla başladı. Halbuki G.Saray’a baskı yaparak, ev sahibi olduğunu hissettirerek yoğun bir presle maça başlamış olsa seyirciyi de arkasına alıp daha etkili bir oyun ortaya koyabilirdi. G.Saray ise deplasmanda ve 6 puan önde olduğunun bilinciyle emniyetli bir oyun tercih etti. İlk 45 dakikadaki futbol kelimenin tam anlamıyla büyük bir hayâl kırıklığıydı. İki takımın da üretkenlikten uzak futbolu, hücumdaki aksiyonları yetersizliği böylesine önemli bir maçta izleyenleri de şaşırttı.  FERNANDO ÇIKINCA...   İKİNCİ yarıda Fernando sakatlandıktan sonra G.Saray orta sahayı tamamen kaybetti ve hiç hücum yapamadı. Fatih Terim de baktı ki orta sahayı yitirdi, merkezdeki ikiliyi tazeledi ve Donk-Tolga ikilisiyle skoru korumayı düşündü. G.Saray, Nagatomo, Tolga ve Maicon ile; F.Bahçe ise Giuliano, Alper ve Fernandao ile gole yaklaşsa da galibiyeti getirecek golü bulamadı.    ANCAK bu maçla ilgili asıl konuşulması gereken beraberlik kendisine yaramamasına rağmen F.Bahçe’nin son 20 dakika dışında yeterli kazanma kararlılığını ve iradesini gösterememesiydi. Çok daha agresif ve ofansif bir F.Bahçe olmalıydı. 
Harikaydınız! - Serhat Ulueren (Vatan) MAÇIN 3 kahramanı, hadi abartmayalım 3 yıldızı var;   1-Fernando Muslera 2-Volkan Demirel 3-Bülent Yıldırım.   İLK yarısı sıkıcı, 2. yarısı heyecan fırtınası şeklinde geçen maçta G.Saray daha iyi oynadı, daha organize ataklar yaptı ama F.Bahçe daha net golleri atamadı veya Muslera izin vermedi. Her iki kaleci kusursuz oynadı. Maça çok iyi odaklandılar ve sahanın yıldızları oldu. Özellikle Muslera %100’lük 4 golü kurtardı. Muslera ve Volkan’ı yürekten kutluyorum. Hakeme sonra geliriz.   G.SARAY çok motiveydi ve iyi mücadele etti. 19 yıl sonra kazanabilirlerdi ama karşılarında Volkan vardı. Gomis gününde değildi, zaten iyi olsa G.Saray kazanırdı. Özellikle Rogrigues, Belhanda ve Tolga’nın vuruşlarında harika yer tuttu Volkan. Volkan’ı maçı germediği, G.Saraylı oyuncularla gereksiz uğraşıp tahrik etmediği için ayrıca tebrik ediyorum.   ALEX’İN ayağı pek uğurlu gelmedi. Bir gün önce basketbolda CSKA’ya son salisede kaybettiler, dün de iyi oynamayıp kazanamadılar. Yine de Alex’i özlemişiz.   ASLINDA ter döken, dökmeyen tüm futbolcukları ve teknik adamları da kutlamak lazım. Gereksiz itiraz olmadı, gaddar, acımasız oyuncular yoktu, herkes işini centilmence yapmaya odaklanmıştı. Bugüne kadarki en temiz, hatta tertemiz maç oldu. Ben de maşallah melek gibiyim. Şaka bir yana eleştirecek kimse yoktu ve demek ki istenirse her şey mükemmel olabiliyormuş. F.Bahçe seyircisi de bu zorlu sınavdan pekiyi noyuyla geçti.   MUCİZE OLACAKTI   SONUÇTA G.Saray istediğini, F.Bahçe ise yarışta ciddi yara aldı. Bu dakikadan sonra F.Bahçe’nin şampiyonluğu mucize olur ve yarış G.Saray ile Beşiktaş arasında geçer. Başakşehir zorlar ama ikilinin arasına giremez.   EVET maçın başında Skrtel, Mehmet Ekici, Şener en azından sarı kart görmeliydi ama Bülent Yıldırım “es” geçti. Yine de zorluk seviyesi yüksek derbiyi Bülent Yıldırım ve yardımcıları 10 üzerinden 10’luk yönetti. Yıldırım’la beraber Ekrem Kan ve Kemal Yılmaz maçın kontrolünü hiç kaybetmedi. Fernandao’nun kafa golündeki ofsayt kararı doğruydu. Bu derbiden bir futbolsever olarak gurur duydum.
Volkan ve Muslera - Mehmet Ayan (Vatan) İLK yarıyla başlamalı. İstediğini alan, iyi olan, taraftarını memnun eden G.Saray, gol pozisyonuna girip maçı ilk yarıdan kopartabilecek olan F.Bahçe idi. Maicon’un hatasındaki Ekici vuruşunda Nando kurtarışı maçın kırılmalarından biriydi. Garry’nin kaptırdığı topta ise Soldado’nun vuruşunda da Serdar’ın engellediği top da ikincisi. Hatta Ekici’nin frikiğini de sayabiliriz tehlikeli durum kabilinden. G.Saray ise 2 kez Gomis ile etkisiz sağ kanat atağı geliştirdi. İkisi de uzak direkten dışarı gitti.    SARI-kırmızılılar, merkezi çok iyi kapattılar. Çünkü Fernando’ya (ki bence pozisyonunda ülkenin en iyisi)  Selçuk ile Belhanda eşlik ettiler. Hep nefes aldırıcı işler yaptılar takım savunmasına. Kaptıklarını da ileriye doğru oynadılar. İleride iyi iş yaptılar mı? Hayır!    F.BAHÇE’DE ise ilginç bir psikoloji hakimdi. Tribün maça bir türlü giremedi. Oyuncular da Ekicili, Soldadolu kadro ile ‘yahu bu kadar hücumcu ile ne yapacağız?’ endişesiyle, doğaçlamaya döndüler.   HAKKI BERABERLİKTİ   2. yarı kelimenin tam anlamıyla ‘maç’ oldu. İki takım da golü düşündü. Gerek Volkan, gerek Muslera harika performans sergiledi. G.Saray puanı Muslera ile kazandı. Bilhassa Belhanda ve Tolga pozisyonlarında oyuncuların yumuşak vuruşları Volkan’ı zorlamadı ancak deneyimli kaleci başka pozisyonlarda başarılı oldu.    MAÇIN hakkı beraberlik miydi? Bence evet. 2. yarı karşılıklı gol kaçırma yarışı bu sonucu getirdi. Maçı berabere de bitirse sahanın kazananı G.Saray oldu. Trabzon-Başakşehir-Beşiktaş setinden 7 puan G.Saray’ı şampiyon yapar. F.Bahçe’nin işi ise çok zor! 8 maçta 24 puan 72 ile onları zirveye taşıyabilir! Ancak ne camiada, ne takımda, ne hocada bu istidadı görmek mümkün. Bugünkü Başakşehir-Beşiktaş maçının sonucu zirve yarışında çok önem kazandı!
Nefesim tutuldu - Bahri Havadır (Vatan) 18 yıldır G.Saray yenemiyordu. Ve bu kadar süre sonra ilk kez bu kadar galibiyete yaklaşmıştı. Gomis’le Nagatomo ile hele de son dakikalarda Tolga ile gole o kadar çok yaklaştı ki... Goller kaçtıkça yaşlandım, kalbim daha hızlı attı, etrafımdaki herkes saç baş yoldu. Çünkü G.Saray farklı kazanacağı maçı berabere bitirdi.    MUSLERA’YA küfredenler şimdi nerede? Biraz olsun utanıyorlar mı acaba? Çünkü G.Saray’da Muslera müthiş oynadı. Konsantreydi ve çıkardığı Fernandao ile Alper’in pozisyonlarında kalesinde devleşti.    TARTIŞMASIZ bir diğer dev de Fatih Terim’di. Tecrübesi, birleştirici rolü oyuna hakimiyeti her şeyi ile on numaraydı. Hatta kaçan gollerde dişlerini sıkmaktan bir hal oldu. Gomis’in Nagatomo’nun, Tolga’nın, Maicon’un direkten dönen şutlarında Fatih Hoca’ya sinir gülmesi geldi.    NEDEN KART YOK?   GERÇEKTEN G.Saray, rakibini bu kadar üstün oynadığı bir maç hatırlamıyorum tek eksik goldü. Çok yaklaştı ama olmadı. Özellikle 2. yarıda nefes kesen maçta G.Saray gerçek lider gibi sahanın hakimiydi. Hakemin de Mehmet ekici başta olmak üzere Roman’a gösteremediği sarı kartları anlamakta zorlanıyorum. G.Saray galip gelemedi ama şampiyonluk yolunda emin adımlarla devam ediyor beraberlik de kötü değil. 
Kocaman'ın planı daha iyiydi - Mehmet Demirkol (Fanatik) Galatasaray’ın ilk yarıda ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Stoperlere basmadılar. 2. bölgeye kadar Fenerbahçe’nin çıkmasını beklediler. Bunun sebebini anlamak güç. Halbuki orada bir kalite sorunu var ve Galatasaray’ın tanıdığı bu rahatlık onları ileri taşıdı. Buna Aykut Kocaman’ın ön alanda yaptığı değişik kurgu da eklenince ibre Fenerbahçe’ye döndü. Ekici ve Soldado önde net bir kalite, top kontrolü artısı demekti. Yani aslında her şey Fenerbahçe’ye yakın hale geldi. Fakat ful stada rağmen top yekun inancın biraz eksik olduğunu söylemek lazım. İkinci yarıda Galatasaray’ın hızlı çıkıp bulduğu net 3 pozisyon üzerinden planının doğru olduğu hükmüne varmak doğru olmaz. Kötü plana rağmen ön alandaki kalite farkıyla bu noktaya geldiler demek daha doğru. Aykut Kocaman’ın planı Terim’den daha iyiydi. Gecenin sorusu 10 kornerden sadece birini doğru kullanabildi Fenerbahçe. Bu kadar duran toıp zaafı yaşayan bir takıma karşı ön direk vuruşu yapmamak anlaşılmaz. Bunu nasıl planlamadılar? Maçın starı Muslera ve Volkan arasında kaldım. Volkan’ın kurtarışlarının Uruguaylı’dan daha önde olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Nagatomo’nun şutuna verdiği reaksiyon olağanüstüydü. Maçın olayı Fenerbahçe’nin 20 yıllık yenilmezliği baskı açısından Galatasaray’dan çok Fenerbahçe’ye etki yapıyor. Ezer geçerizden ziyade aman bozulmasın ruh haline giriliyor. Kimin için lanet emin değilim. Kısa mesaj Fenerbahçe’nin sağ kanadında hangi 2’liyi koysanız bunun altında kalmaz. Acı.
İkisi de kaybetti - Ali Ece (Fanatik) Fenerbahçe, maça Başakşehir galibiyetindeki tam saha presle başladı. Nedense bir süre sonra bu presten vazgeçip sadece topun arkasına geçti ve bireysel hata kovaladı. İlk yarıda Galatasaray ise ideal 11’iyle sahada olmasına rağmen pas yüzdesi düşük kaldığı için ideal futbolunu sergileyemedi. 20-45 arası daha çok orta saha mücadelesi ve maçın yayınlandığı 84 ülkede sadece hakemin görmediği kartlık pozisyonlar izledik. İkinci yarı ofansif açıdan ilk yarıya oranla daha hareketli ve heyecanlıydı. Fernando’dan sonra Selçuk da oyundan çıkınca bir süre Galatasaray orta sahası çok bocaladı. Aykut Kocaman değişikliklerini biraz daha erken yapsaydı, rakibin o geçici zaafından daha fazla faydalanabilirdi. Kocaman geç de olsa tüm kozlarını sahaya sürdü ancak Muslera’yı aşacak zamanı bulamadı. Son bölümde Gomis ve daha çok boş alan bulmaya başlayan Rodrigues ile Galatasaray da kontradan golü zorladı. Ancak Volkan’ın Kadıköy’deki namağlupluğunu aşamadı. Gecenin sorusu Bülent Yıldırım için “İngiltere Premier Lig hakemi” diyorlar. Siz hiç koca bir devre kartlarını evde unutan Premier Lig hakemi gördünüz mü? Maçın starı Nagatomo derbide sadece Latovlevici’den değil Muslera hariç tüm takım arkadaşlarından daha iyi bir performans sergiledi. Son çeyreğin yıldızları ise Muslera ve Volkan’dı. Maçın olayı İlk 45’teki derbinin büyüklüğüne yakışmayan futbol Kısa mesaj Maç berabere bitti ama iki takım da “bir ölçüde kaybetti”. Fenerbahçe yenilmemesine rağmen asıl puan kaybını yapan oldu.
Volkan emekli olunca kazanacağız inşallah - Fatih Altaylı (Habertürk) Öncelikle bir tebrik. İki takımın futbolcularına da... Futbolun hem sert hem de efendice oynanabileceğini gösterdikleri için, maçı çirkinleştirmedikleri, futbola gölge düşürmedikleri için. Sonrasına gelirsek. Yemin ederim bu Şükrü Saracoğlu Stadı’nda ya bir yatır var ya da çayıra adını veren papazlardan kalma bir papaz büyüsü!.. Nedir bu ya! Kaç sene oldu? Biz ne zaman kazanacağız orada? BELKİ DE STATTA ANTRENMAN YAPMAK İYİ FİKİR DEĞİLDİ Hâlbuki dün çok da yaklaştık kazanmaya. Rodrigues vurdu, olmadı. Ayağına geleni içeri yollama ustası Gomis, neredeyse boş kaleye vurdu, olmadı. Belhanda vurdu, olmadı. Feghouli vurdu, olmadı. Nagatomo vurdu, olmadı. Maicon vurdu, olmadı. Olmuyor niyeyse. Sıradan maçlarda atan Galatasaray; rakip Fenerbahçe, stat Saracoğlu oldu mu, atamıyor bir türlü. Dün de kazanamadıysak, ne zaman kazanacağız? Kim bilir belki de bir gün önce statta antrenman yapmak iyi bir fikir değildi, bilemem. İşin büyü, totem kısmını geçersek, gerçekten de Galatasaray dün galibiyeti kaçıran taraf oldu. Beklendiği üzere Fenerbahçe iyi başladı. Rüzgârı kısa sürdü. Galatasaray yavaş yavaş ağırlığını koydu. Fenerbahçe de iyi bildiği savunmaya geçip, kontratak futboluna yöneldi. Ancak Fenerbahçe’nin iyi bir taktiği vardı. Top Galatasaray’ın oyun kuran ayaklarına geldiği anda bastı, kaçırdığı anda faulle durdurdu. İlk yarım saat dolduğunda Fenerbahçe’nin 9, Galatasaray’ın 4 faulü vardı sayabildiğim kadarıyla. Aykut Kocaman özellikle Feghouli’den çekinmiş olmalı ki, ona özel önlem almıştı. Ama buna rağmen Galatasaray baskıdan top çıkarmayı başardı ve birkaç pozisyon buldu ilk yarıda. KIRILMA ANI FERNANDO’NUN SAKATLANMASI İlk yarının en ilginç tarafı ise hakemin hiç sarı kart göstermeden devreyi tamamlaması oldu. Gerçi Mehmet Ekici’nin iki sert faulü dışında sarı kartlık bir durum da pek olmadı. İkinci yarı Galatasaray sürpriz bir baskı ile başladı. Peş peşe iki pozisyon geldi. İkisi de olmadı. Galatasaray için maçın kırılma anı Fernando’nun sakatlanması oldu. Orkestra bir anda şefsiz kaldı sahada. KALİTE DÜŞÜK HEYECAN YÜKSEK İkinci yarıda iki teknik direktör de hatalarla maçı rakiplerine ikram ettiler. Galatasaray’da Selçuk’un çıkıp yerine Tolga’nın girmesi Galatasaray’ın orta alan hâkimiyetini bozdu. Fenerbahçe’de ise Aykut Kocaman’ın ısrarla Valbuena’yı oyuna almaması, Fenerbahçe’nin bu hatadan yararlanmasını engelledi. Oysa Kocaman, Soldado’nun yerine Fernandao’yu ve Dirar’ın yerine Valbuena’yı 10 dakika daha erken alsa işler bambaşka olabilirdi Fenerbahçe için. Tabii Galatasaray’da da Sinan Gümüş’ün oyuna geç sokulması aynı derecede yanlış bir hareketti. Çünkü 60. dakikadan sonra Feghouli’nin verimliliği kalmamıştı. Kalitesi yüksek olmayan ama heyecanlı bir maç oldu diyebiliriz. İki teknik direktörün de hatalar yaptığı bir maç oldu da demek de mümkün. Ama Galatasaray çok açık bir biçimde beraberlik için sahadaydı ve kazanması gereken takım Fenerbahçe idi. Bu yüzden de Terim istediğini almaya yaklaştıkça kastı oyunu. Kocaman ise “Ulan bir de Galatasaray mağlubiyeti görmeyelim” diye aynı şeyi yaptı. F.BAHÇE’NİN İŞİ ZOR, G.SARAY’IN DA KOLAY DEĞİL Her iki kaleci de iyi kurtarışlar yaptılar. Hele hele Fernandao karşısında Muslera’nın, Nagatamo’nun vuruşunda ise Demirel’in kurtarışları çok iyiydi. Galiba Galatasaray, Fenerbahçe’yi Saracoğlu’nda yenmek için Volkan’ın emekli olmasını bekleyecek. Çünkü bu kaleci Galatasaray maçlarında inanılmaz bir oyun çıkarıyor. Sürekli Galatasaray karşısında oynasa, yemin ederim Manchester City ya da Real Madrid’e transfer olur. Bu maçın en önemli sonucu Fenerbahçe’yi şampiyonluk yarışının dışında bırakmış gibi görünmesi. Şampiyonlukta 6 puan önünde olan takımı evinde ağırlayıp, ligin son virajına hala 6 puan farkla giriyorsan işin zor demektir. Galatasaray’ın işi de kolay değil. Hala önünde şampiyonluk yolunda rakip olduğu iki takımla yapacağı maçlar var. Ama bu iki maçı da evinde oynayacak olması, deplasman fobisi olan bu takım için büyük avantaj. Şimdi şampiyonluk yolunda kalan tek engel, peş peşe oynayacağı “Korku tüneli” maçları... Yine de ibre ‘Avrupa Fatihi’nden yana artık. İki lakırdı da hakem için etmek gerekirse. Maçı kötü yönetti diyemem. Ama iyi yönetti demek de mümkün değil. Sanki iki takım da kazanmasın ister gibiydi. Size bir şey daha söyleyeyim. Tribünlerdeki Fenerbahçeliler de hakem gibi düşünüyordu sanki. Yani “Galatasaray’a yenilmeyelim ama yenmeyelim de” der gibi bir halleri vardı ve alışıldık Fenerbahçe tribünü gibi değillerdi. Galibiyetin Aziz Yıldırım’a yaramasını istemiyorlarmış gibi bir havadaydılar... Yine hakemlere dönersek, yan hakemler kusursuz bir maç çıkardılar. TERİM, BAŞKAN ADAYI MI? En büyük şaşkınlığı ise maç sonrası yaşadım. Terim’in röportaj sırasında kullandığı terminoloji sanki “Başkan da ben olmalıyım” gibi geldi bana. Bugüne kadar futboldan kazandıklarını futbola harcaması eğlenceli olabilir.

Spor yazarları, Fenerbahçe - Galatasaray derbisini değerlendirdi. Milliyet yazarı Şansal Büyüka,  0-0'lık beraberliğin ardından "İpler Galatasaray'ın elinde" şeklinde görüş bildirdi.

Senin için hazırladığımız haberler