"Bunun izah edilebilir bir yanı yok"

24.05.2017 - 12:09 | Son Güncellenme: 24.05.2017 - 12:09

"Bunun izah edilebilir bir yanı yok"

AJANSSPOR – Türkiye’nin yeni spor ekranı S Sport’ta yayınlanan Sabah Sporu Extra programında gündemdeki gelişmeler değerlendirildi. Selçuk Aytekin’in moderatörlüğünü yaptığı programda Radyospor Genel Yayın Yönetmenin Barış Ertül, kendine has üslubuyla çarpıcı ifadeler kullandı. Ertül’ün S Sport’ta yaptığı açıklamalar şu şekilde :

Şenol Güneş’in sözleşmesiyle ilgili konuyu duyduğum günden beri bir sorun olmayacağını düşünüyorum. Üsluptan evvel içerik olarak Fikret Orman haklı. 20 yıllık hocası da olsa bir kontrat konuşulurken, mutlaka bir pürüz veya fikir ayrılığı, pazarlık olur. Kulübün menfaatleri doğrultusunda, zamanlama konusunda, her konuda kim kimle yüzde yüz hemfikir olmuş? Kriz varmış, hoca gidiyormuş gibi şeyler var. Bunlar kötü niyetle de yapılmıyor. Kontrat yenilemediğin sürece bu durumlar olur. Hoca görevinin başında, takımı şampiyonluğa götürüyor. Kriz olsa bu tartışmayı anlarım. Hoca pazarlık edebilir, ayrıca acelesi de yok.

Fikret Orman’ın ve bu haberlere tepki gösterenlerin şunu anlaması lazım ; Fikret Orman ve Şenol Güneş anlaşabilir. Bütçeler, bu bütçenin nasıl değerlendirileceği konusu olur ama bunlar iplerin kopacağı anlamına gelmiyor. Beşiktaş ve Şenol Güneş şu andaki konumdan memnun. Şenol Güneş’in göreve devam etmemesi için büyük bir problem olduğunu düşünmüyorum. Anlaşmanın uzaması anlaşılabilir şeyler. Eninde sonunda anlaşırlar. Fikret Orman’ın açıklamalarına bakınca yadırgıyorum. Gazeteler sayfa doldurmak için yazıyor. Şenol Güneş yerinde memnun, Fatih Terim memnun… Hepsinin ağırlığı var ve iyi kontratları var.  Bu planlamalar bir anda çöpe atılıp yeni baştan yapılacak planlamalar değil. Böyle bir ihtimal %1 bence. Şenol Güneş gitse nereye gider? Yurtdışına gider, Türkiye’deki diğer takımlara gider. Ama böyle bir durum yok. İyi giden yapıları bozmak için ancak Aziz Yıldırım olman lazım. Dedikodular var ama mantıklı değil.

Fatih Terim’i Galatasaray başkanlığına ve teknik direktörlüğüne yakıştırıyorlar. Ama bunların hepsi boş. Yoluna devam ediyor. TFF de Fatih Terim de güler bunlara. Bunlara çok tepki göstermenin de anlamı yok. Fikret Orman’ın kullandığı, “Lanetliyorum” kelimesine de gerek yok. Hayatın doğal akışını birazcık idrak eden adamın bu senaryoya inanması da zor. “Lanetliyorum” kelimesi bir spor adamına yakışmıyor. Fikret Orman yerden göğe kadar haklı fakat üslup doğru değil. Ben basın mensuplarının da kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. Beşiktaş, eften püften şeylerle karışmayacak kadar güçlü. Bu savaşa sapanla gitmek gibi bir şey. Şenol Güneş ayrılsa bile Beşiktaş karışır mı? Bence karışmaz.

Fikret Orman 30 defa açıkladı. Halen daha yazıyorlar. Fikret Orman başarılı bir başkan. Stadını yapmış, taraftarlar, karizma artmış, ekonomik anlamda kulüp dönüyor. Bunun tadını çıkarması gerek. “Lanetlemek” kelimesi spora yakışmıyor. Sayın Orman daha yumuşak, daha medeni, antipatik gelmeyen şekilde bence tepkisini  gösterebilir. Ben, “Lanetliyorum” şeklindeki kelimeyi yadırgıyorum. Niye kavgacı  başkan olmaya, racon kesmeye özeniyorlar? Siz spor adamısınız, mafya değilsiniz. Ben bunu anlamıyorum.

Kontrat yenilerken, kiraladığın oyuncuya bir şeyler öneriyorsun. Herkes, aldığıyla barışmış ki Beşiktaş’ta takımdaşlık içinde yürüyor. Yeni kontratlar, yeni hikayeler ve yeni pencerelerdir. Kiralık olanların hepsi ortada. Bugüne kadar ne verdiğin önemli değil. Bundan sonrası önemli. Artık yüzde kaç zam aldın diye bakmazlar. Bu futbolcular kalacaksa hangi kalibrede kalacak. Buna bakılacak. Her kulübün kendine göre sınıflandırdığı oyuncuları ve ödediği bir fiyat marjı var. Yaş, tecrübe, takım için önem sıralaması var.

Mesela ; Quaresma gibi vazgeçilmez oyuncuları var. Bir tarafta da kilit olmayan Adriano gibi bir oyuncun var. Dolayısıyla her futbolcu için çıtanın nereye taşındığı önemli. Talisca, kalacaksa kilit oyuncu olarak kalacak ve yüksek bir ücret alacak. Aboubakar kalırsa ne olacak? Aynı ücreti diğer oyuncular da isteyecek. Herkesi en üst kategorideki fiyat marjına koyarsan sen kulübü döndüremezsin. Ayrıca UEFA’ya da garantiler veriyorsun. Finansal tablonun da oturması ve takım içindeki dengelerin de bozulmaması gerek. Dengeleri bozarsan daha sonra sorunla başa çıkamazsın.

Fenerbahçe’de Mehmet Topal ile sözleşme yapacakları zaman, “Ben para konuşmam” demişti. Topal, "Kjaer’in kontratını getirin Mehmet Topal’ın ismini yazın imzalayayım." diyordu. Biri stoper, diğeri kaptan, her iki yönlü oynuyor. Profesyonel futbolcu babasının hayrına mı oynuyor? Hayır. Bu anlamda sınıflandırmalar iyi belirlenmeli ve doğru fiyatlandırmalar yapılmalı. Sonra dönüp de birbirinin parasına puluna bakmasınlar. Herkes, “Ben hakkımı alıyorum. O da kendi hakkını alıyor” diyebilecek.

Mesela Beşiktaş’ta Gökhan İnler, "Quaresma niye bu parayı alıyor?" diyemez. Ama Quaresma, “Aboubakar bu kadar parayı nasıl alıyor?” diyebilir. Bu kadro mühendisliğidir. Bazı kontratlar 2018, bazıları 2019, bir diğeri 2020’de bitiyor. Kulübün imkanları başka. 3 futbolcuyla pazarlık yapmak başkadır, 7 futbolcuyla pazarlık yapmak başkadır. Menajerler adamı paramparça ederler. Kiralıklar ayrı, bonservisler ayrı… Bunlar finans gerektiren konular. İyi planlama yapmazsan baltayı taşa vuruyorsun. Kulüpler bu işi öğrenmeye başladılar. Biraz da UEFA’nın sopası işe yaradı diyebiliriz.

Aboubakar konusunda büyütülecek bir şey yok. Ona verecekleri parayı çok iyi belirlesinler. Bonservisi kendileri belirleyecek. Aboubakar da Beşiktaş’ı heyecanlandırıyor değil. Çok dert etmesinler Aboubakar’ı. Ona verecekleri paradan az Cenk almaz. Babel almaz, Oğuzhan, Atiba almaz… 3.4 gibi bir ücret verilmemesi lazım. Aldığı parayı en az 6-7 futbolcu ister. Bu takımın ilk 11 oyuncusu mu, tartışırım. Son zamanlarda ilk 11 oyuncusu oldu. Ama bu takımın kilit oyuncusu değil. Kilit oyuncusu muamelesi yaparsan, diğer futbolcuların parasını artırmak zorunda kalırsın. Aboubakar’a yüksek ücret verirsen, herkes aynı parayı ister. Daha bu takıma ayrıca golcü lazım. Almazlarsa Şampiyonlar Ligi’nde işleri çok kolay olmaz.

Gaziantep küme düşen bir takım. Bunlara alışacağız. Küme düşen bir takım travma yaşar. Futbolcular kalmak istemeyebilir, kulüp oyuncuları tutmak istemeyebilir. Bülent Uygun’un kalması da sürpriz olur. Tamamen genç oyunculardan kurulu bir kadro olabilir. Bunlara alışmak gerek. Kadrodan ayrılan oyuncular, Gaziantepspor’un pozisyonu olarak bu tavrı sergiliyorlar. Gaziantep’te bir kriz var. Küme düşen takımlarda böyle krizlerin olması normal. “Vay efendim Antep Beşiktaş’a yatıyor mu?” Gaziantepspor zaten aşağı yatmış. Ben bitmişim zaten. Başkasının performansı beni ne ilgilendirir diye düşünüyordur. Gemiyi bir şekilde limana yanaştırmaya çalışıyorlar. Ama kalesini açacakları anlamına gelmiyor. Gençler kendilerini göstermek için mücadele edecek. Bu Gaziantepspor’un kendi dinamikleriyle alakalı bir durum. Buradan anlam çıkarmak doğru değil, zorlama şeylerdir. Düşmüş bir Gaziantepspor ile ligde kalmak için mücadele veren bir Gaziantepspor elbette bir olmaz. Fakat; farklı anlamlar çıkarmak doğru olmaz.

Yönetimler bir türlü ders çıkarmıyorlar. Futbolcuların alacakları konusunda ne davalar kaybettiler. Ne hovardalıklar oldu. Bunun izahı yok. Dursun Özbek ve yönetimi mali anlamda uğraşıyor. Biz bunları hep konuşuyoruz. Kur farkı, ülkenin içinde bulunduğu şartlar gibi konular konuşuluyor ve tolerans gösteriliyor. Bu toleransı UEFA bir standarda bağlıyor. Herkese eşit davranabileceği bir yumuşaklık, esneklik gösterebilir. UEFA ile gittin görüştün, sana transfer yasağı, Avrupa yasağı koymuyorum dedi. Sen ne yapıyorsun? Sende olmayan bir oyuncuya, 30 Haziran’a kadar 3 milyon Euro ödeyeceksin. Ödeyemezsen yine transfer yasağı. Alışmışlar böyle durumlara. Bu seviyedeki oyuncular avukatlarla çalışıyorlar. UEFA’ya da gitsen, FIFA’ya da gitsen öncelikle emekçinin hakkı üstünden dosyaya bakıyorlar. Kiracı-ev sahibi davasında kiracının korunması gibi. Tercih ve tasarruf hakkını oyuncu üstünden kullanıyorlar. Yüzde 80 oyuncu kazanıyor. 3 milyon kazanmasa da 2.9 kazanıyor ama kazanıyor. Galatasaray’ın zaten bir sürü sıkıntısı var. Yazık günah değil mi?

Bruma’nın menajeri masadan kalkıyor. Bruma ayrı bir vaka. Hocasına posta koyan bir adam. Kendisiyle uzun vadeli kontrat yapacaksın, sorunları çözdün diyelim. 2.5 milyon Euro Bruma için iyi. 4 yıl da çok sağlam bir kontrat. Çok iyi bir teklif gelirse satabilir. Ama 15 de olmaz. Bu, ”Canım istediğimde giderim” demektir. Kaça aldın ki 15’e evet diyebiliyorsun? Galatasaray borcunu kapatmaya çalışıyor. Bir yerde bir iş yapmaya çalışıyorsun, diğer tarafta delik büyük. O deliği nasıl kapatacaksın? Olcan konusunun izah edilebilir yanı yok. Ayrıca, koskoca kulübün karşısında menajer, ”15’i getiren alır” maddesi koyduruyor. Galatasaray ne kazanacak pekiyi Bruma’dan? Boşluğunu nasıl hemen dolduracaklar? Serbest kalma bedeli 25 olsun dediklerinde ise menajer masadan kalkıyor. Bu, kulüplerin menajerler karşısında ne kadar aciz durumda kaldığını gösteriyor.

Simon Kjaer için 10-15 milyon Euro gibi bedellerden bahsediyorsun. Onun yerine oyuncu alacaksın. Transferler yapacaksın. Forvet alacak mısın? Van der Wiel, Van Persie bir yere gider mi? Kontratları var. Burada hiç oynamasa bile aldığı parayı almadan niye gitsin? Oynasa da oynamasa da parasını alıyorlar. Kjaer’i satsan bir türlü, satmasan bir türlü… Artık şu anda geminin yürütülmesi için uğraş veriyorlar. Sen seneye Galatasaray, Fenerbahçe olarak şampiyon olman lazım. Şampiyonlar Ligi geliri olmadan nasıl kadro kuracaksın? Elindekini sat, sonra al durumu var. Van Persie, Fernandao gibi oyunculara var mı teklif? Olmuyor bu işler.

Bundesliga’da Dortmund kulübü 80 bine oynuyor. U19’a da yaklaşık 34 bin kadar taraftar geliyor. Çok kaliteli top oynayan takımlar var. Sen bu takımları nasıl geçeceksin? O kadrolar, bu takımların geleceği. Altınordu’da en iyi oyuncular var, altyapıları sağlam… Altınordu maçını kaç kişi izledi? Aileler izlemiş sadece. Diğer tarafta ise 34 bin taraftardan bahsediyorsun. Bu rakamları Beşiktaş maçında, ya da derbilerde görebiliyorsun. Bizim ülkede hem bir gelecek görmüyorlar, hem de sporsever olmamamızın etkisi var. Biz yarışma ve rekabeti, kazanmayı seviyoruz. Kendi hayattaki başarısızlıklarımızı tolere edebileceğimiz enstrümanlar, argümanlar arıyoruz. İyi bir ürün gördüğümüzde ise fazlasını bile verip maça gidiyor insanlar. Örnek olarak basketbol maçları var.  İnsanların o kadar çok derdi tasası var ki, ancak ailesiysem giderim diyor. Diğer tarafta sağlıklı yürüyen bir iklim var. Aradaki fark neyse, bizim spor kültürümüz ve kriterlerimiz arasında da fark var. Almanları örnek almamız lazım. Yapamadığımız şeyleri yapabilmek için uğraşmamız gerekiyor.

Ajax, Lyon’u eledi. 20.9 yaş ortalamasından bahsediyoruz. 30 yaşında bir tane futbolcu var takımda. Yaş ortalaması belli. Bu takım Avrupa Ligi’nde finalde. Lyon öncesinde Schalke’yi paramparça ettiler. Manchester United’ın durumu belli. Oynadıkları futbola baktıklarında ligde yoklar. Celta Vigo’yu eleyişleri de kötüydü. Çok zorlandılar. Gönül ister ki Ajax şampiyon olsun. İnşallah maç tıkanmaz. Karşılıklı gollerin olduğu bir maç izleriz. Ajax tecrübesiz bir takım. Bahis yapacaklar taraf bahsine yönelmesin. Hayırlı, uğurlu olsun…

Basketbolda play-off serilerinde sürpriz yok. Beşiktaş kazandı. Fenerbahçe-Tofaş eşleşmesinde bir rehavet olmayabilir. Darüşşafaka-Banvit için bir şey diyemiyorsun. Darüşşafaka favori durumda. Aralarında çok fazla fark da yok.

YASAL UYARI : BU HABER AJANSSPOR.COM TARAFINDAN YAZILMIŞTIR. KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

Senin için hazırladığımız haberler