AJANSSPOR - Türkiye’nin spor ekranı S Sport’ta yayınlanan Sabah Sporu Extra programında gündemdeki gelişmeler masaya yatırıldı. Selçuk Aytekin’in moderatörlüğünü üstlendiği programda Radyospor Genel Yayın Yönetmeni Barış Ertül, dikkat çeken analizler yaptı. Barış Ertül’ün S Sport’ta yaptığı açıklamalar şu şekilde :
"Başımıza bir iş mi gelmesi lazım?"
Buralara geldikten sonra artık bir takım çıkacak, bir diğer takım da Süper Lig’e çıkma hakkını kaybedecekti. Süper Lig’e çıkan takım her zaman çıkmayı hak etmiştir. Elenene de geçmiş olsun demekten başka diyecek bir şey yok. Kazanan Göztepe’yi tebrik ederim. Eskişehirspor, Göztepe’ye nazaran daha öndeydi. Biraz daha avantajlı görünüyorlardı. Göztepe’nin de atletik, yüksek moral ve konsantrasyonla oynayan bir takım olduğunu göz ardı etmemiştik. Maçın favorisinin olmadığını, hassas dengelerin maçın gidişatını değiştirebileceğini daha önce konuşmuştuk. Her iki kalede de bol pozisyonlar yaşanabileceğini, karşılıklı goller olabileceğini dile getirmeye çalışmıştık. Yabancı madde meselesi ise maçı iyice işi çığırından çıkardı. Hakem maçı tatil edebilirdi. Maçı izleyenleri daha fazla tehdit edici bir unsur daha düşünemiyorum. Maçta korku filmi gibi sahneler vardı.
Baskın basanındır derler. Basın toplantısında futbolcularının sürpriziyle karşılaşan Yılmaz Hoca’yı da Göztepe’yi de kutluyoruz. Eskişehirspor’a da geçmiş olsun diyoruz. Maçın bu kadar durmasına gelecek olursak… Atiker Konyaspor ile Medipol Başakşehir arasındaki kupa finalindeki olaylardan ders çıkarılmadığını görüyoruz. Göztepe atak bir takım. Rakibinin üstüne giden bir takım olduğunu maçta gördük. Heyecanlı pozisyonlar vardı. Maç iki tarafa da gidip geldi. Uzatmalar ve penaltılar maçın hakkıydı. Oyunun durması, yüksek skorun ortaya çıkmasının önüne geçti. Tenis maçı mı, futbol maçı? Bu karşılaşma da öyleydi. Daha yüksek skorlu, daha keyifli geçebilecek bir maçtı. Penaltılarda ise şans, maharet, her şey vardı. Göztepe’nin çıkmasına neden memnun oldum? 14 yıl aradan sonra Süper Lig’e dönmelerine sevindim. Dipten yukarıya çıkmaları bir emsaldir. Çok kaliteli bir yönetim ve başkanları olduklarını düşünüyorum. İzmir’e ve Göztepe’ye hayırlı olsun. Umarım diğer İzmir takımları da Göztepe’nin açtığı bu yolu takip eder ve Süper Lig’e geri gelir. Böylece İzmir, layıkıyla Süper Lig’de temsil edilir.
Sahalarda, statlarda bir takım şeyler oluyor. Ama kimse olanlardan ders çıkarmıyor. Bu birileri valilik, taraftarlar olabilir. Eleştiriler sağ kulağından giriyor öbür taraftan çıkıyor. Bu futbol teröristleri gerçek terörist olsa ne olacaktı? Bu futbol teröristleri ekmek arası bombayla da maça girebilirdi. Bu nasıl önlem, tedbirdir? Basın mensupları 4 defa aramadan geçiyor. Böyle bir muameleye tabi tutuluyor. Ben akla karayı seçiyorum. Peki bu kişiler aranmadan nasıl geçiyor? Arama noktalarında arama yapılmadan geçen taraftar grupları var. Bu nasıl bir rezilliktir? Londra’da, Fransa’da, Belçika’da yaşananlar var. Her yerde terör hadiseleri var. Torino’nun söylentisi bile yetti. Ülkemizde de OHAL var. Bizde bir tane değil, 10 tane bela olduğunu unutmayalım. Hükümeti zayıflatacağız diye birbirleriyle bu teröristler işbirliği yapıyorlar. Türkiye Kupası finalinde olanlar ortada. Burada ise rezillik daha büyük. Bu rezilliği göre göre hiç kimse sorumluluk almıyor. Türkiye Kupası finalinin üstüne bu görüntüleri koyduğunuzda daha da kötüye gittiğimiz gerçeği var.
Murat Akın 8 kere birinci lig şampiyonu olmuş. Birinci lig takımı olsam önce Murat Akın’a giderim ve transfer ederim. Oradan bir daha yüzde 30 avantajın var. Şaka bir yana bu bir tesadüf değildir. Akın, tecrübesiyle, saha içi ve dışı performansıyla lider oyuncu izlenimi veriyor. İstatistiklerine bakarak, “Bu adamı al kadrona kat” diyebilirsin. İstatistikleri bu şekilde diyor.
“Altyapılara gereken önem verilmiyor, genç kadrolara şans verilmiyor” diyoruz. Son dönemde Çağlar Söyüncü, Cengiz Ünder gibi oyuncular ortaya çıkmış. Altyapılardaki sorunla ilgili en son Bayern-Dortmund U-19 Finalini gösterdik. “Bizde adam yok, seyreden yok” diyoruz. Dün Göztepe-Eskişehirspor maçında çok enteresan şeyler oldu. Mesela; maçı anlatan spiker arkadaşımız, ligler bitiyor dedi. Öyle bir şey yok. Çarşamba günü Boluspor ile Fenerbahçe altyapıda Süper Kupa finali oynuyor. Gerçekten de Türkiye Liglerinin son maçı mı? Fenerbahçe U21 şampiyonu oldu, Boluspor TFF U-21 şampiyonu oldu. Çarşamba günü İnegöl’de Süper Kupa maçı oynayacaklar. Spiker arkadaşı karalamak için söylemiyorum. Ülkedeki genel profilin ilgisizliği anlamında çok çarpıcı bir örnek.
Bugün Makedonya ile hazırlık maçı var. Sonra da Kosova ile oynayacağız. Bu bir eleştiridir ama kendi adımıza da özeleştiride bulunuyorum. En uygunsuz şeyleri ambalaj yapmaya bayılıyoruz. O tarafımızı buralara da kullanalım. U-21’i örneğin yüceltelim. Acayip bir şeymiş gibi abartalım. Ne olur? Bizim onu bulup ortaya çıkarmamız lazım. Bizler yok sayarsak olmaz. U-21 Finalini kim takar? Takımlarda oynayan oyuncuların aileleri, takımları çalıştıran teknik direktörler… İşte o kadar. Böyle olmamalı. Bayern-Dortmund maçını 34 bine yakın insan izliyor. Bizler de artık bir yerlerden başlamalıyız.
Göztepe’nin transfer yapması gerekir. Süper Lig başka bir seviye. Her ne kadar Süper Lig’i eleştirsek de yeni çıkan takımlar Süper Lig için yetersizdir. Orada başka ekonomi ve standartlar var. Sivasspor, Yeni Malatyaspor, Göztepe… Hatta Play-Off’ta mücadele eden diğer takımlara kadar gidebiliriz. Bu altyapının üstüne biraz daha bireysel kalite ve üst ligdeki rekabet kalitesinin konulması gerek. Hiçbirine tabi ki düşerler diyemeyiz. Ama Süper Lig’de kalıcı olacağız diyorsan, başka bir seviyede mücadele edeceksen o seviyenin standartlarına uygun şekilde bir kaliteye ihtiyacın olacak. Bu bakımdan Süper Lig’e yükselen hiçbir takım bence yeterli değil.
Bruma transferini iki açıdan değerlendirmek gerek. Para eden, ama az ama çok, talep olan oyuncular takımdan yollanır. Çünkü onların paralarıyla biraz eli ayağı düzgün bir transfer bütçesi oluşturulabilir. 5-6 futbolculuk bir dönüşüm olabilir. Sayı arttıkça ise kaliteden taviz veriyorsun. Bunu da söylemek gerek. Mesela ; Fenerbahçe şimdiden 4 oyuncu ile anlaştım diyor. O kalite tartışılacak. Geçmişte bunları gördük. Bunları tartışacağımız zamanlar gelecek. Bruma’nın transferini duyduğumda 12,5 milyon Euro denildi. Artı 2 milyon Euro bonus deniliyordu. Bonuslar ise 1 sene sonra gelecek. Leipzig, kültürlü bir takım. Leipzig hep Avrupa’da olan bir takım değil. Sen bir kere Bruma’yı satıyorsun. Satıyorsan ve bonus maddeler koyacaksan, bu maddeler ben isterim ki Bruma ile alakalı olsun. Sen Bruma’yı bırakıp Leipzig’in peşine düşeceksin. “2 milyon Euro alacağımız var” diye Leipzig’i takip edeceksin. Bruma’nın performansına odaklanarak bu bonusu koyarsan anlarım. Bu ne biçim bonus maddesidir?
Bruma, Galatasaray’da sorunlar yaşadı. Biz de, “Genç bir adam, biraz antiprofesyonel” diye eleştirdik. Sociedad ekibinde iyiydi. Buraya döndüğünde şımardı. Leipzig, Bruma’yı süratinden ötürü transfer ettiğini ve kendilerine çok şey katacağını söylüyor. Son vuruşu ve son pas becerisi anlamında Sociedad ekibinde kendini geliştirdi. 13 milyon Euro bedele sattığında kimi alacaksın? 18-20’ye satabilecekken, 13’e satıyorsun. Peki, daha önce Bruma ile neden kontrat yapılmadı? Madem ki oyuncunun potansiyelini görüyorsun… 1 sene evvel 4 yıllık kontrat yapabilirdin. Bruma, “Ben nasıl olsa ayrılacağım” deyip de hocayı takmamazlık yapmayacaktı. Kendine hedefler koyacaktı. Sen Bruma’yı hedefsiz bıraktın. Sonra da böyle bir tablo ortaya çıktı.
Böyle elinde bonservis değeri olan oyuncuyu, sözleşmesi 1 yıl kalıncaya kadar beklememelisin. Son 1 yılı kala futbolcu ile masaya oturunca, menajerin de karşısında ezilirsin. Leipzig de ayrıca 1 sene sonra Bruma’nın bedelsiz gidebileceğini biliyor. Her taraftan köşeye sıkışıyorsun. Bruma, sudan ucuz gitti. Ama bu pozisyona kendi kendine girdin. Yoksa Bruma, ruh hastası değil. Sağ geç, sola geç dediğinde seni niye dinlemesin? Niye yapıyor bunu? “Alıcım varken gideyim” diyor. Sen bir defa Bruma’yı yönetemiyorsun. Oyuncunun menajerini de, rakip kulübü de karşına elinde koz yokken oturtuyorsun. Hikaye budur.
Galatasaray’da Igor Tudor görevine devam ediyor olduğuna göre transfer konuları da daha rahat gündeme geliyor. Fenerbahçe’de ise teknik direktör Aykut Kocaman göreve daha başlamadı. Kocaman’ın plan ve projeleri de yakında gün yüzüne çıkacaktır. Galatasaray’da Sabri Sarıoğlu’nun gitmesi durumuna malumun ilânı diyebiliriz. Demek ki Galatasaray’da iyi şeyler de oluyor.
La Liga şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Real Madrid yılın takımıdır. Cristiano Ronaldo da yılın futbolcusu. Juventus’un iki yönlü bir oyun karakteri var. Juventus’u bu kadar defansif anlamda zorlayan bir takım olmadı. Bu durum tabi Ronaldo’nun maharetiyle, ekstra bir oyuncu olmasıyla alakalı. Mandzukic de şahane bir gol attı. Dybala, Higuain gibi isimler sahadaydı. Pjanic ve Khedira ile hücumcu bir takım olduklarını söyleyebiliriz. Ama Dybala ile Higuain arasındaki bağlantıyı kestiler. Real Madrid, takım savunması adına da muazzam işler yaptı. Dybala, Higuain ve Mandzukic pasifize edildi. Sonra da Real Madrid sazı eline aldı. Türkiye’de top oynayan futbolcular, bu maçı iyi izlesinler. Futbolcuları uç bir örnek olan Ronaldo ile karşılaştırmıyoruz. Kross, Khedira, Modric… Bunlara baksınlar. Ozan Tufan, Selçuk İnan’lar izlesinler, baksınlar. Aldıkları paralara ve ülkenin şartlarına, ligin standartlarına baksınlar. Kim futbolcu? Bir aynaya baksınlar. Bu ligde oynayan yerli ve yabancılar şu maçtaki kaliteye biraz bakıp, örnek alsınlar.
Tehlike ve güvenlik zafiyeti her yerde var. Torino halkına da geçmiş olsun. Terörün psikolojisi başka bir terörü doğurdu. Buradaki yaralılar da terörden dolayı yaralanmışlardır. Terörün amacı, 50 kişiyi öldürmek değil. Ölüm korkusu, devlete olan güvensizlik, toplumsal hayattan insanın kendini soyutlaması… Londra sokaklarının fotoğrafları vardı ; sokakta sadece tilki dolaşıyordu. Yarattığı etki bu. Amaç ; milyonlarca insana korku salmak. Torino, Londra, Paris… İnsan olarak bu acıları paylaşıyoruz. Önce can ise Eskişehir’e, Diyarbakır’a, Şırnak’a bakıyorum. Nedir bu play-off ve Türkiye Kupası finalinin hali? Bu durum bizlerde o kadar kolay yaratılır ki… Bu kadar büyük organizasyonları böyle zafiyetle oynatırsan olmaz. Böyle tablolardan ders çıkarmıyoruz. İlla ki başımıza bir iş mi gelmesi lazım?
Çaykur Rizespor ile Trabzonspor arasında bir rekabet her zaman vardı. Bir lokal derbi, bir bölgesel derbi olarak değerlendirilirdi. Rize ile Trabzon arasındaki maçlar hep gergin oynanıyordu. Şu anda üstüne nefret tohumları ekildi. Beşiktaş- Bursa bitti, Rizespor-Trabzonspor başladı. Toplumsal bir nefret ve toplumsal bir ayrıştırma var. Çok acı bir durum. Toplumlar bu duruma düşmeyi elbette hak etmedi. Rizespor’u izledik. Ligde kalma işini buraya kadar getirdiler. Bursa’nın halini görünce, “İpler Rizespor’un eline geçmiştir” dedik. Ben oturdum bir Trabzonspor-Bursaspor bir de Alanyaspor-Rizespor maçını izledim. Alanyasporlu futbolcular maça motiveydi. Onlar da ligi bitirmemiş miydi? Kimse, “Trabzonspor şike yaptı” diyemez. Somut deliller ortaya koyman lazım. Bunu koyamıyorsan da bu kadar ağır itham ve yaftaları yapıştırmaman lazım.
Bu işin bir ciddiyeti var. Ben Cuma günü ne demiştim? Okul örneğim vardı. Kurtarma imtihanı olan çocuk ile yan sınıftaki rahatlamış öğrenciyi örnek vermiştim. Trabzonspor’a büyük sorumluluk düştü. Bu maçı, sanki senin hayati maçın gibi oynaman lazım. Fikstürün talihsizliği. Hele bir de Rizespor’un küme düşüp, düşmeme durumu olunca sana daha da büyük bir sorumluluk düştü. Trabzonspor hiçbir şey yapmadı. 1-0 öne geçtiler. İkinci yarı topu Bursa’ya verdiler, bu maç bitsin de gidelim diye oynadılar. Ama senin üstünde bir yük ve sorumluluk var. Alanyaspor örneği var. Alanyaspor nasıl top oynadı? Ben Rizespor rahat kazanır düşüncesiyle bakıyordum. Alanyaspor 1-1’i bulacak diye seyrettik maçı… Alanya yenildi ama kimse Alanyaspor’a bir şey diyor mu? Alanyaspor öyle bir top oynadı ki… Hiçbir iddiaları yok. Onlar için de angarya bir maçtı. Fakat çıkıp oynadılar. Herkesin tartıştığı bu. Trabzonspor, sorumsuzca oynadı. Alanyaspor’un yaptığının yarısını yapmadı.
Pablo Martin Batalla ve oyuncular Trabzonspor maçında sorumluluk aldı. Motivasyonları tavan yaptı. 5-6 gol yiyecek bir Bursaspor olmayacağını hepimiz biliyorduk. Trabzonspor iyi oynasa da belki yenilecekti. Bu noktada Trabzonspor’a, Rizespor’un sitem etmesi son derece normaldir. Fakat ; kimse “Trabzonspor şike yaptı” noktasında haklı değildir.
Doğuş ortaklığı, olası transferler, bunları elbette konuşuruz. Ekonomik anlamda Fenerbahçe ile ilgili söyleyecek çok şey var. Fenerbahçe’ye para lazım, transfer lazım. Düzce’deki arsayı satıp transfer mi yapacaksın? Ataşehir’deki evin kirasıyla mı ödemeleri yapacaksın? O zaman bütün şubeleri kapatalım. Arsa prim yapacak diyelim. Öyle mi? Real Madrid ve Barcelona başkanlarının bu kadar arsamız, tapumuz var dediklerini gördünüz mü? Bu işler o kadar basit değil. İlerleyen dönemlerde bu konuları açabiliriz. Aziz Yıldırım, laf olsun torba dolsun diye konuştu. Bozuk dünya düzenini mi tartışacağız? Yoksa Fenerbahçe’nin mali durumunu mu konuşacağız? Ozan’ı yatı var diye şikayet ediyor, Van der Wiel’i şikayet ediyor… Biz ne yapalım diyor? Fenerbahçe’ye gelen futbolcular mı sadece şımarıyor? Daha büyük takımlarda bu durumlar yok mu? Diğer oyuncular zengin değil mi? Fakirler mi?
Aziz Yıldırım, “Beşiktaş’a cevap vermeyeceğim” dedi, her şeye cevap verdi. Aziz Yıldırım’a katıldığım noktalar da var. Eski hikayelere kadar gidelim mi? Beşiktaş şampiyon olunca mı bunlar konuşuluyor? Mali Kongre’de Beşiktaş’ı konuşmak bana anlamlı gelmiyor. “Euroleague şampiyonluğumuz altında ezildiler” derken ne kadar haklıysan, futbolda da sen ezilmiş olmuyor musun? Mali Kongre’yi konuşacaksan en önemli konu Ali Koç’tur.
Fenerbahçe’nin Mali Kongre’sini uzun yıllardır takip ediyorum. Genel Kurul’da nasıl bir hava vardı? Aziz Yıldırım’ın 19 yılına bir bütün olarak bakıyorlar. Temsil sağlam temsildi. “Biz başkanın 19 yılına bakıyoruz. Fenerbahçe’ye çok şey kattı” diye bakıyorlar. “Her şeye bakarak, biz seni alkışlıyoruz, eleştiride bulunmuyoruz” diyorlar. Kongredekilerin, “İstifa et, bırak” demeye gönlü razı olmuyor. Ali Koç dilekçe verdi ve konuştu. Genel Kurul salonu hareketlendi. Daha kürsüye çıkarken ayakta alkışlıyorlardı. Aziz Yıldırım’a ses çıkarmayan aynı insanlar Ali Koç’u ayakta alkışladı. Niye? Ali Koç, ”Ben aynı noktada duruyorum. 2018’de adayım” dedi. Ali Koç konuşurken, Ali Yıldırım ve Aziz Yıldırım masada yoktu. Bütün salon ayakta alkışlarken, yönetimden sadece bir tane isim ; Mithat Yenigün alkışlıyordu. Onu da kutluyorum.
Ali Koç’un gelişini alkışlamayan, 98 model ankesörlü telefondan iPhone’a geçişi göremeyenler ortada. Ali Koç’un konuşması ortamı yas evi haline getirdi. Şekip Mosturoğlu, “2018 Mayıs ayında Genel Kurul kararı verir” dedi. Yönetimin son yılına girdiler. Fenerbahçe gelecek sezon şampiyon olsa da Ali Koç başkandır. Aziz Yıldırım’ı 19 yılın hatırına eleştirmeyenler, Ali Koç’u alkışlıyorsa seçim çoktan yapılmıştır. Aziz Yıldırım, 2018 seçimini kaybetti. Fenerbahçe’nin menfaatini düşünenler ne yapması gerektiğini bilir. Ali Koç’un başkanlığı hayırlı olsun. Aziz Yıldırım da kendisi bilir. Seçim kaybederek gider. Fenerbahçe gelecek sezon şampiyon dahi olsa Ali Koç başkandır. Bence 20 yıllık başkanlıktan sonra Aziz Yıldırım seçim kaybederek gitmesin. Tabi ki ne yapacağını kendisi bilir.
Fatih Terim yönetimindeki A Milli Futbol Takımımız, Makedonya ile hazırlık maçı oynayacak. Ondan sonra da Kosova ile Dünya Kupası Eleme Grubu maçı var. Asıl önemli olan maç tabi ki Kosova ile oynayacağımız maçtır. Kosova maçını mutlaka kazanmak zorundayız. Kredimizi artık tükettik. Bu akşamki maçtan sonra Milli Takım ile ilgili değerlendirmelerimizi de yaparız.
YASAL UYARI : BU HABER AJANSSPOR.COM TARAFINDAN YAZILMIŞTIR. KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.